Pie (bir tramvay ve römorkunu çizmekte olan Ez' e): Ama arkaya bağlı
tramvayların tepesi olmaz ki. (Yanıt yok.)
Pie (kendi tramvayından söz ederek): Benimkilere bağlı vagon yok... (Kimseyle konuşmuyordu. Kimse yanıt vermedi.)
Pie (Bea’ya): Vagonu olmayan bir tramvay bu. (yanıt yok.)
Pie (Hei’ye): Bu tramvayın vagonu yok. Anlıyor musun Hei, anlıyor musun, tramvay kırmızı, anlıyor musun... (Yanıt yok.)
Lev (yüksek sesle, uzaktan, ortaya): Komik bir amca.
Pie: Komik bir amca! (Resim yapmaya devam ederek) tramvayı beyaz bırakıyorum.
Ez (o da resim yapmaktadır): Ben sarı yapıyorum. Yok, hepsi sarı olmaz. (Bea’ya:) basamakları yapıyorum, bak.
Bea yanıt verir: Öğleden sonra gelemem, ritmik dersim var. Ez: Ne dedin? (Bea aynı cümleyi tekrarlar.)
Ez: Ne dedin? (Bea yanıt vermez. Ne dediğini unutmuştur, Ro’yu iter.)
Pie (Bea’ya): Rahat bırak onu.
Pie (Ez’ e ve Ez’i çağıran Matmazel B.’ye): Ez, gel, daha bitmedi. Ez daha bitirmedi Matmazel.
Pie (ortaya): Ben siyah taşlar yapıyorum... Güzel... bu taşlar. Pie (Ez'e): Seninkinden iyi değil mi? (Yanıt yok: Ez bir önceki cümleyi duymadı.)
Çocuk olduklarını bilmeseniz, kendinizi bir akıl hastanesinde, tatlı kaçıklar arasında sanırdınız. Hepsi kendi kendileriyle yüksek sesle konuşuyor, birbirlerini dinlemiyorlar ve diğerleriyle pek konuşmuyorlar.
Çocuk diyaloglarıyla ilgilenen ilk araştırmacılar, gözlemleri karşısında şaşırıp kalmışlardır. Bu konuşmalarda, çocuğun söz kalabalığı, “nomatter whatism' / ne olursa olgunculuk” ve sistematik hatalardan oluşan tutarsızlıkları ile çok meraklı yapısı arasındaki tezat çarpıcıdır. Gerçekten de çocukların konuşmaları, kendi aralarında bile, çoğu zaman uyumsuz, hatta anlaşılmazdır. Anlaşılmayan, şeffaflıktan uzak sözler üzerinden bir çocuğun düşünceleri nasıl açığa çıkarılabilir?
Eugen Bleuler gibi bazı psikanalistler, çocuğun zaman içinde birinden diğerine geçeceği iki temel düşünme biçimi ayırt ederler: sosyalleşmemiş (veya her şeyden kopuk) düşünce, ki buna “otistik düşünce” de denir, ve sosyalleşmiş veya akıllı düşünce.
Piaget ve Benmerkezci Konuşma
Bir şeyleri açıkça anlamamızı sağlayan ilk araştırmacı, 1923’de “çocukta dil ve düşünme[1] [2]” konusunda ilk büyük incelemesini yayınlayan Jean Piaget[3] olmuştur. Bu çalışma günümüzde de alanında bir referans kitabı olarak kabul edilmektedir. Yukarıda bir bölümünü okuduğunuz diyalog bu kitaptan alınmadır.
Piaget’nin üstünlüğü, çocuk dili klinik ölçümlemesi metodunu ilk uygulayan kişi olmasıdır. Piaget bu amaçla, konuşmaları anlamlarını çözmeye gerek duymadan üzerinde çalışılabilecek bir malzeme olarak ele almayı önerir. Kullanılan yöntem, çocuğu nötr bir ortamda, bir oyun odasında, arkadaşları arasında izleyip herhangi bir soruyla onu etkilemeden, söylediği her cümleyi, her sözcüğü sistematik bir şekilde not etmeye dayanıyordu. Bu malzeme daha sonra objektif, tekrarlanabilir ölçütlere göre, tekrar, monolog, kolektif monolog (her çocuğun kendi için konuştuğu sahte sohbetler), uyarlanmış bilgiler, soru veya yanıt olarak cümle cümle sınıflandırılıyordu.
Elde edilen veriler üzerine istatistikler yapılıp yaşlara göre gelişme ölçülebiliyordu. Piaget ve ekibi özellikle 6 yaşlarındaki iki oğlan çocuğu ile çalıştılar. Lev ve Pie adlarındaki çocukların (onları baştaki diyalogda gördük) bir ay boyunca okul dışı oyunlar sırasında her söylediklerini her gün tek tek not ettiler.
Böylece Piaget çocuğa özgü bir dili bireyselleştirmeyi önerebilmiştir. “Benmerkezci konuşma” diye adlandırdığı bu dil, primitif otistik dil ile sosyalleşmiş düşünce arasında yer alır. Çocuğa, ilgi alanına, yapmakta olduğu şeylere ve uydurma öykülerine odaklanan bu dilin hedefi iletişim değil, eyleme veya hayal gücüne eşlik etmektir. Tekrarlar, monologlar ve kolektif monologlardan oluşur.
Piaget’nin izlediği Lev ve Pie’de 6 yaş benmerkezci konuşma yüzdesi (benmerkezci sözler ile anlık tüm konuşmaların oranı) %47 ve %43 idi, yani birbirine çok yakın.
Bu oranın daha sonra aynı yaştaki başka çocuklarda da saptanması üzerine Piaget, benmerkezci dilin yavaş yavaş yok olarak yerini belirli bir amaçla kendini sözlü ifade eden yetişkin insanın sosyalleşmiş düşüncesine bırakacak bir ara konum olduğu hipotezini dile getirmiştir. Aşağıda 6 yaşındaki Pie ve Hei ’nin sosyalleşmiş düşünce ifade eden çocuk konuşmasına bir örnek okuyacaksınız:
Pie: Şimdi sen kalemi istedin diye senin olmayacak Hei: Olacak, çünkü zaten benim.
Pie: Hiç de bile, senin değil, herkesin, bütün çocukların, Aı’nin de, My’nin de. Kalemi matmazel aldığı için onun da kalemi, en küçüklerin de.
Nitekim, Lev’de örneğin, 7 yaşına geldiğinde benmerkezci dilin oranı %27 ’ye gerilemişti ve araştırmalara göre bu oran 78 yaşlarında sıfıra yaklaşmış oluyordu.
Demek ki, oran değişmekle beraber, 37 yaş çocuklarında benmerkezci düşünce hakimdir, 7 yaş üstü çocuklarda ise sosyalleşmiş düşünce. “Basitçe ifade edersek, yetişkin yalnızken bile sosyalleşmiş düşünür, 7 yaşın altındaki çocuklar ise toplum içindeyken bile benmerkezci olarak düşünür ve konuşur”, der Piaget.
Vygotsky ve İçsel Konuşmanın Ortaya Çıkışı
Piaget’den on yıl sonra, Sovyet psikolojisinin kurucusu Lev Vygotsky Düşünce ve Dil ’de benmerkezci dil teorisinin önemli bir uzantısını sundu.
Vygotsky’ye göre benmerkezci ve sosyalleşmiş her iki düşünce türü de yetişkinliğe kadar büyür ve oldukça zenginleşir, bu süreçte benmerkezci düşünce içsel konuşmanın temelini oluşturur. Çocuğun 7 yaşına doğru doğal konuşmasındaki benmerkezci ifadenin yok olmasının nedeni bu içselleştirmedir: çocuk konuşmasında gözlenmemesi, sosyalleşmiş konuşmanın onun yerini almış olmasından değil artık dışarıya yansıtılmadığındadır.
Lev Vygotsky “tüm sessiz tepkilerimizin işlevsel psikoloji açısından sosyalleşmiş değil, benmerkezci bir dil” olduğunu gözler. Başka bir deyişle, içsel konuşma özünde kişinin kendi için bir konuşma olduğuna göre diğerleri için anlaşılır olması gerekmez. Ayrıca küçüklüğümüzden beri eylemlerimize ve beden dilimize eşlik eden bu dil doğal olarak ve çok çabuk düşüncemizin temeli haline gelir, “yani bir işlemin planlanması, davranışta baş gösteren yeni bir sorunun çözülmesi işlevini yüklenir.”
Bu hipotezi doğrulamak için Vygotsky, çocukların sorunları çözmek için düşündüklerine paralel olarak, karşılaştıkları zorluklar arttıkça benmerkezci konuşmalarının da aynı oranda arttığını gösterir. [4]
Benmerkezci konuşma böylece içsel konuşmamızın, yani sürekli olarak zihinsel bir diyalog içinde bulunduğumuz o sesin temelini oluşturur. Şu bir gerçektir ki, düşüncelerimiz nadiren rasyoneldir ve ilk halleriyle (brüt olarak) ifade edilirlerse çoğu zaman anlaşılmaz olurlar. Ayrıca düşünceden sonuca giden en kestirme yolun, yani önsezinin, anında tepki vermek konusunda çoğu zaman etkili olduğu da kabul edilmelidir: her şey tümdengelimli olarak çözümlenemez ve harekete geçmek için her şeyi denkleme dökmek gerekmezi
Lev Vygotsky’nın yaklaşımı, içsel konuşmaya tutarlı bir açıklama getirmenin yanı sıra konuşmanın öğrenimi ve düşünce arasında bir bağ olduğunu öne sürer ki bu, bizim gibi bilinç sıçraması arayışında olanlar için işin özüdür!
Merkez Kayması ve Bilincin Ortaya Çıkışı
Piaget ve Vyotsky, aynı zamanlarda yaşamış olmalarına rağmen hiç karşılaşmadılar. Daha kötüsü Piaget, Vytgotsky’nin onun benmerkezci konuşma üzerine teorilerini değiştiren ve geliştiren eserini ancak ölümünden yirmi beş yıl sonra okuyabildi. Vytgotsky’nin ölümü herhangi fikir alışverişini olanaksız kılıyordu, oysa Piaget’yle, karşılaşabilseler birçok noktada anlaşabileceklerdi. Vygotsky’nin kitabının ilk İngilizce basımlarında ek olarak yer alan yorumlarında Piaget “benmerkezci konuşmanın içsel konuşmanın başlangıç noktası oluşturduğu” yönündeki yeni hipoteze tümüyle katıldığını söyler.
Bu son karşılaşmada ilginç olan Piaget’nin “benmerkezci” sözcüğü seçimini açıklayarak teorisini daha belirgin bir şekilde anlatma fırsatı bulmuş olmasıdır. Bu sözcük, sanılabileceği gibi çocuğun bireyselliği anlamında değil, düşüncesinin merkezini kaydıramadığı için kendini merkez alan, anlamındadır. Gerçek[5] ten de, Piaget’ye göre merkez kayması dünyayı kavramaya uzanan yolda çok önemli bir evre, mantığın olmazsa olmaz sıçramasıdır. Örneğin yermerkezlilikten günmerkezliliğe1 geçiş bunun sayesinde olmuştur. Kardeş sahibi bir çocuğun, kendisinin de kardeşinin kardeşi olduğunu anlaması için yapması gereken gene bu sıçramadır.
Başka bir deyişle, çocuk ona kendini başkalarının yerine koyup kendi sözlerinin etkisini öngörmesini sağlayacak minimal merkez kaydırma yeteneğini edinmedikçe düşünce sadece benmerkezcidir. Demek ki merkez kaydırma iletişimin temelinde yer alır, ama asıl ondan önce gelen benmerkezci düşünce iletişime açık olmamasına rağmen içsel konuşmanın doğmasına ve mantıklı düşüncenin gelişmesine yol açmıştır.
Sonuçta, merkez kayması sadece kişinin diğerleriyle etkili iletişimde bulunmasını sağlayan değil, aynı zamanda kendiyle sınırlı kalmadan, kendi dışından bakarak dünyayı algılamasına olanak veren temel bir kavramdır.
Merkez Kayması ve Ötekiben
Bu aşamada, Piaget ve Vygotsky’nin girişimlerinin devamında, merkez kaymasının çocuğun kendisiyle diyalogu keşfetmesine de yol açtığını, bunun da bilinci tanımladığını göz önüne almamızı öneririm. Gerçekten de, benmerkezci konuşma önceleri sadece eyleme eşlik etmenin, düşünceyi tekrarlamanın bir şeklidir, diyalog değil, monologdur. Merkezi kaydırma yeteneği ile birlikte yalnızca başkaları ile iletişim kurma olanağı değil, kendiyle içinden, özel olarak diyaloga girmeyi sağlayan bilinç de ortaya çıkar.
Başka bir deyişle, çocuk hem ikilemlerini tartışacak, hem de kendini daha iyi tanıyıp yaşamına daha çok katkıda bulunacak şekilde gözlemesine yardımcı olacak başka bir ben keşfeder. Bu insanlığa özgü psikolojik alanın yavaş yavaş ortaya çıkışıdır. [6]
Bu aynı zamanda, geçmiş, şimdiki zaman ve geleceği aktarmasıyla kimliğimizin oluşmasını mümkün kılan içsel anlatının da doğuşudur. Öyle ya, çocuk Ötekiben’ini geçmişe veya geleceğe (hatta hayali dünyalara) yansıtarak sadece kendine ait ve özdeşleşebileceği öyküsünü gitgide yapılandıracaktır. Ünlü Amerikalı nörolog Oliver Sacks’a göre, bu içsel öykü gerçekten anlatı yoluyla oluşan bir kimliğin karşılığıdır!
Demek ki, içsel diyalog benmerkezci konuşmadan bilinçli düşünceye geçişe olanak vermektedir ve dolayısıyla, araştırmamızda bilinç sıçramasının ilk belirtisi olarak ortaya çıkmaktadır. Piaget’nin gözlemlerine göre benmerkezci konuşmanın 78 yaşından önce kaybolduğunu göz önüne alırsak, dilin içselleştirilmesinin bu dönemden önce gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu da bilinç sıçramasının kaç yaşlarında yaşandığını belirlemek için ilk önemli verimiz olacaktır.
Doğal olarak çocuklarda konuşmanın içselleştirilmesini gözlemek güçtür: öyle ya, bir çocuğun içinden konuştuğunu nasıl bilebiliriz? Benmerkezci konuşmanın azalmasının yanı sıra, 5-7 yaş çocuklarının yüksek sesle hecelemeye gerek duymadan içlerinden okumaya başladıklarını gözleyebiliriz.
Ancak pek görünür olmasa da, bu ilk belirti daha sonra göreceğimiz gibi birçok araştırma ve tartışmaya konu olan ikinci belirtinin var olması için vazgeçilmezdir. Nitekim, anı oluşturma yeteneği anlatı ve içsel öykü sayesinde var olacaktır. Ve kazanılan bu yetenekle çocuk kendi öyküsünün kahramanı olacaktır. [7]
[1] Binet’ye göre, gerçeğe açıkça ters düşen açıklamalarla tatmin olma ve ne olursa olsun uydurmaya yatkınlık.
[2] Jean Piaget, Le Langage et la pensee chez l'enfant, Delachaux et Niestle, \991(Çocukta Dil ve Düşünme, Palme yayıncılık, İstanbul, 2007)-ç.n
[3] 1929’da Geneve Üniversite’nde (İsviçre) bilim tarihi profesörü, 1952’de Sorbonne Üniversitesi’nde çocuk psikolojisi profesörü olmuştur (doğumu 1896, Neuchâtel, İsviçre, ölümü 1980, Geneve).
[4] Lev Semenovich Vytgotsky, Düşünce ve Dil (Rusça özgün adı: Myshlenie i rech’), Kaynak Yayınları, Ankara, 1985-ç.n
[5] Gerald M. Edelman, “Biz sentetik yapılandırmayla düşünürüz, mantık uyarınca değil, bu nedenledir ki, düşüncemiz sözdizimine bağlı veya mekanik ilişkilerden hep daha öteye gider”, The Remembered Present: A Biological Theory ofConsciousness, Basic Books, New York 1990.
[6] Yermerkezlilik (geocentrisme): Yer'in Güneş Sistemi’nin merkezinde bulunması inanışının adıdır. Günmerkezlilk (heliocentrisme): Güneş’in Güneş Sistemi’nin merkezinde bulunması inanışının adıdır.
[7] Oliver Sacks, Karısını Şapka Sanan Adanı, Yapı Kredi Yayınlan. Çev: Çiğdem Çalkılıç, İstanbul 2011, 11. basım -ç.n