İnsanın, ahlakını güzelleştirmesini, olgunlaştırmasını, kendini
gerçekleştirmesini ister dini öğretiler. Hedef ahlaklı toplumlar
oluşturabilmektir. Yüce Yaratıcı, elçilerini ve mesajlarını bunun için
göndermiştir.
Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e (SA) kadar akan vahyin tamamında, insanın ve toplumun İnsani, ahlaki oluşumunu sağlayacak temel prensipleri görmemiz mümkündür. Hatta tüm öğretilerde, şekli ibadetlerin, ritüellerin "ahlaklı insan oluşturmada" vasıta olarak ifade edildiğini de söylemek mümkün: "Namaz inşam her türlü kötülükten alıkoyar. " ayeti gibi.
Hal ve hareketlerin, davranışların ekseninde niyetin önem arz ettiği ve buna binaen değerlendirileceği hem Kitabı Mukaddes'te, hem de kendi kitabımızda sıkça vurgulanır.
"Onlar bollukta da, darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever. '(Ali İmran 134)
"Rab'den korkarak ibadet edin... Her ne yaparsanız insanlara değil, Rabbe yapar gibi candan işleyin. " (Koloselilere Mektup, Bab, 3, 22-24)
"... Sana sığmıyorum. Rızam işlemeyi bana öğret. Çünkü sen benim Allah’ımsın... " Mezmurlar, Bab 143, 9-10)
Elbette aynı kaynaktan neşet eden dinlerin, öğretileri de ortak olacaktır. İlkeler/normlar, bütün dinlerde aynıdır; hedef de aynıdır. Peki, içinde yaşadığımız yapı, insanlık panoraması, görüntü bunu böyle söylüyor mu?
Sadece farklı dinlerin bağlılarının birbirlerine bakışında problem yok değil... İster dünya ölçeğinden bakalım, ister kendi toplumlarımızdan hareketle konuşalım; siyasi, ekonomik, kültürel, ahlaki, yaşadığımız pek çok hadise insanlığın iflas eşiğinde olduğunu bize gösteriyor. Elbette insan fıtraten iyidir ve büyük çoğunluk dini öğretilerinden nasiplenmişlerdir; ama bu şu gerçeklikleri de örtmüyor:
Kızma tecavüz eden, öldüren, bodrumlara hapseden babalar, çocuk yaştaki kızlara, kadın olmayacak mı nasıl olsa! deyip ilişen sözüm ona sanatçılar, torunu yaştaki kızlarla birlikte olmaya çalışan ve buna dini bir kılıf arayan zavallılar, gün geçmiyor ki yerli, yabancı yazılı görsel basında yer almasın. Hırsızlık, arsızlık, dolandırıcılık, savaş, kan, gözyaşı, her türlü vahşetin günbegün sergilendiği insanlık tablosu!
Evet, panorama bu! Ve zihinlerde şu sorular oluşuyor, daha doğrusu oluşması gerekiyor:
"Acaba, din/dinler fonksiyonunu yeterince ifa etmiyor mu? Etmiyorsa neden etmiyor? Kendilerinde mi bir eksiklik var, yoksa bizim anlayışlarımızda mı?
Bana kalırsa insanlık bu soruyu sıkça kendisine sormak bu günlerde...
Tam tersine, öylesine rahat, öylesine biganeyiz ki olup bitene karşı... Gözümüzün önünde, kapkaç hadiseleri yaşanıyor, adam dövülüyor, soyuluyor, kimsede tepki yok. Sanki bize hiç uğramayacak, hiç bulaşmayacak gibi, seyrediyoruz, bakıp geçiyoruz.
Halbuki dindarlık bir bilinç halidir. Yani, kişinin, kendisinin rast gele bir varlık olmadığım fark etmesidir. Kimliğini, kişiliğini oluşturmasında gerekli olan, öncelikle ahlaki ve İnsani ilkeleri hayatına geçirmesidir. Yaşadığımız hadiselerde; önce insan olma hedefi almadan dindar olunamayacağını ya da dindarlığın insan olma çabası olduğuna inanmadan dinin gerçek manada yaşanmayacağım anlamak zorundayız, insani ilkeler öğrenilmeden, oluştura geldiğimiz dindarlık, neresinden tutsak maalesef elimize geliyor.
İman, artı değer getiren bir olgudur; ama insana... Yani önce insan olmayı öğrenmek zorundayız. Bu konuda, manidar bulduğum bir anekdot nakletmek isterim.
Hakim B. Hizam, Peygamber Efendimize gelir ve şöyle der. "Ey Allah'ın elçisi! Benim Müslüman olmadan önce, fakir ve yoksullara yardımcı olma, köleleri özgürlüğüne kavuşturma, akraba ile ilişkileri canlı tutma gibi bir takım yapmış olduğum iyiliklerim var. Onların karşılığım göremeyecek miyim?" Peygamber'imizin verdiği cevap son derece etkileyicidir: "Sen zaten önceden yaptığın o iyilikler sayesinde Müslüman oldun. " (Müslim-İman)
"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" mesajını dinlerin evvelemirde ahlak inşam ve ahlak toplumu oluşturmak isteğinin bir delili olarak okumak gerekir. Güzel ahlak olmadan dindarlığı tamamlamak mümkün gözükmüyor. Bilgi ile irfanın, şekil ile mananın, davranışlar ile ruhun dengesini kurmaktır dindarlık.