Önceki akşam…
CHP'li bir politikacı aradı. “Metin Akpınar-Müjdat Gezen konusunda nasıl
tavır alması gerektiğini sordu!”
Aslında görüşü belli; Akpınar ve Gezen'e haksızlık yapıldığını
düşünüyordu. Ancak oluşturulan kamuoyuna ters düşmek istemiyordu; “sihirli
formül” peşindeydi!
İhtimal bu sebeple CHP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, “Metin
Akpınar'ı kınıyorum, sözlerine katılmıyorum; ama Cumhurbaşkanı'nın
konuşmasından sonra onu oraya gönderenleri de kınıyorum. İkisini de
kınıyorum” dedi!
Aslında…
Bugün bu köşede Metin Akpınar'ın sözlerinin kodlarını çözecektim; “ayağından
asılan faşist Mussolini” vs. diye yazacaktım. Vazgeçtim. Çünkü…
Daha ciddi sorunla karşı karşıyayız! Şu:
AKP-Erdoğan her daim temel bir stratejiyle gündemi
belirliyor; siyaset alanını yapılandırıyor.
Böylece… Muhalefeti toplumsal-siyasal değerler üzerinden “sınava” tabi
tutuyor:
-Darbeci misiniz?
-FETÖ destekçisi misiniz?
-Gayri milli misiniz?
-Muhafazakâr değerlere karşı mısınız?
“Sınav” soruları bitmez tükenmez bir halde sürüyor…
AKP-Erdoğan, muhalefeti koşullarını
belirlediği kendi “söylem” alanına çekiyor!
Demokrasiyi ve siyasal meşruiyeti salt kendi
belirliyor; sınırlarını salt kendi çiziyor!
İşte… Bu politik alan içine hapsedilen muhalefet,
iktidar ve medyası tarafından çıkarılan “yapay siyaset oyunu” karşısında
kimi zaman nasıl tavır alacağını bilemez hale geliyor!
“Hem nalına hem mıhına” nasıl vuracağının hesabını
yapıyor!
İktidar, yandaş medya ve AK-troller aracılığıyla oluşturulan “kamuoyuna”
ters düşmekten korkuyor. (Bu nedenle partisinden bile kovulabilir! Ki
yaşanmamış değil!)
Oysa, “Kral Çıplak” demeleri gerekiyor…
Maalesef…
Türkiye “idari-hukuksal tek kişilik korkutucu oyunla”
karşı karşıya…
Sadece muhalefet değil, dayatılan politik oyuna katılmayan (Abdullah
Gül dahil) kim olursa olsun; anında
itibarsızlaştırılmaya/değersizleştirilmeye çalışılıyor; yargıyla
ve “enseye tokat vurmakla” tehdit ediliyor! Yani…
Herkese biçilen rol şu:
Ya Erdoğan ile hemfikir olacaksın ya da cezanı çekeceksin!
Bu sebeple… Tehlikeli savruluşa dikkat çekerek iktidarı uyaran Metin
Akpınar ile Müjdat Gezen'in başlarına gelen ne ilk, ne de son olacak. Bu
şiddet anlayışı, FETÖ ile başladı; AKP iktidarıyla devam
ediyor…
-Bu aslında, “Erdoğan eleştirilemez” anlayışının
tezahürü!
-Bu aslında, “bizim belirlediğimiz siyaset alanının
dışına çıkma” tehdidi!
-Bu aslında, “Türkiye'nin sorunlarına Erdoğan dışında
çözüm üretilmez” dayatması!
Bu otoriter- sığ- hâkim anlayış hepimizi uçuruma
sürüklüyor. Ama kimin umurunda?
-Ak-troll maaş peşinde…
-Yandaş medya şöhret derdinde…
-Yargı makam uğraşısında…
-Milletvekili “ihtiyacının” giderilmesi arayışında…
Haklar ve özgürlükler tek adamın iki dudağı arasına hapsedilmiş
durumda!
-Metin Akpınar'ın aslında ne dediğini kim umursar?
-Müjdat Gezen'in aslında ne söylediğini kim umursar?
Tahayyüllerinde/hayallerinde hatasız bir lider yaratmışlar, kendilerini
kandırıp oyalanıyorlar. “Oyunu” bozana-gerçeği gösterene düşman
kesiliyor; herkesi “hizaya” getirmek istiyorlar!
Yaşlı, hasta, sanatçı olmak umurlarında bile değil; onlar
için sadece “dost” ve “düşman” var; ve “karşıt” herkesi cezasız
bırakmamak niyetindeler…
Bunları biliyorum da…
Merakım şu:
Samimi AKP'liler…
Ülkeye-topluma-kişiye zarar veren bu
vandallığı- tehlikeli gidişi görmüyor mu?
Gazeteciden sanatçıya kadar ulaşan linçlere bakıp,
-bırakın “şucu-bucu partici” olmayı- bir yurttaş olarak ne
düşünüyorlar? Duygusal temalarla bu kadar kolay mı ikna
ediliyorlar? Seçim stratejisi için çıkarılan yapay “biz” ve “onlar”
ikilemine çabucak nasıl yenik düşüyorlar?Ve bakınız:
Salt siyasal dayatmadan bahsetmiyoruz artık; örgütlü kötülükten–
şiddetten söz ediyoruz. Gazeteci-sanatçı değil sadece; İstanbul
Havalimanı'nda hakkını arayan işçilere ne yapıldığını gördük!
Her “hayır” diyen- her itiraz eden sopayı yiyor, zindana atılıyor! Hayat
tarzları farklılıklarına- kimi semtlere bile tahammül gösterilmiyor…
“Bu gidişin sonu iyi değil” demek nasıl suç olabilir?
Aşırı kutuplaşmanın-kutuplaştırılmanın ülkeye yararı olabilir
mi?
Herkesin aklını başına alması gerekiyor: Toplumsal ilişkiyi
“hayatta kalma ya da yok etme” mantığı üzerine kuran
siyasal anlayış felakete yol açar…
-Muhalefetsiz- tepkisiz demokrasi olur mu?
-Karşıt fikirsiz- sorusuz siyaset olur mu?
“Sandık beni seçti, istediğimi yaparım” anlayışı diktatörlüktür.
İnsanoğlu, seçimle gelen Hitler'den Mussolini'ye uzanan
faşizmden çok çekmedi mi?
Sağduyulu AKP'lilere seslenmek istiyorum:
Psikolojisi hayli ağır dönemden geçiyoruz:
Farklı olan-konuşan bastırılıyor; fanatik taraftarları
zinde tutmak için kimileri “paranoyak ruh” haliyle zihne-düşünceye
düşmanlık ediyor.
Hınç, -her iki mahallede de- toplumsal kültür haline
getiriliyor.
Kutuplaştırılan herkes “mutlak hesaplaşma” peşinde!
Yani… Fanatik olmayan AKP'li arkadaşım…
Bizim söylediklerimizi dinlemiyorlar.
Belki sizin uyarılarınızı dikkate alırlar.