Güncel

 

 

Ülkemiz İnsanları Ne Zaman Büyür?

Hidayet Şahin


İnsanların biyolojik ve fiziksel büyümeleri bilimsel olarak tarif edilebiliyor. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, orta yaşlılık, yaşlılık (ihtiyarlık) ve anne karnındaki insanların yaşam evreleri tanımlanabiliyor. Ancak insanların zihinsel olarak büyümüşlüğü yani kendi kendini idare edebilmesi ne zaman başlar veya ne zaman başladığı kabul edilmelidir tam olarak karar verilemeyen bir konudur. İnsanlar için bazen boyundan büyük laflar ediyor, büyümüş de küçülmüş, kendi küçük aklı büyük gibi yakıştırmalar yapılır. Sizce bu yakıştırmaların ölçütü nedir? Neye göre bu yakıştırmalar yapılır? Bir düşünelim.

Boyundan büyük laflar etmek: Bu kavram herhalde boyu 1.70 cm olan birisinin 1.80 cm’lik laf etmesi değil. Bu yakıştırma genellikle bir insanın kapasitesinin üzerinde, yapabilme yeteneğinin ötesinde, ulaşılabilirliğin ötesinde, yetki sınırları dışında kalan konularla ilgili edilen laflar edildiğinde söylenmektedir.

Büyümüşte küçülmüş: Sanki hayatının evrelerini yaşamış tekrar ilk evrelerine dönmüş gibi bir durum değil. Kendinden daha tecrübeli ve yaşlı insanların yaşam tecrübelerine ait yaşanmışlık söyleminde bulunanlar için kullanılır.

Kendi küçük aklı büyük: Bu yakıştırma, bütün organları hariç sadece beyni ve bilgisi büyümüş insanlar için kullanılmamıştır. Bu söylemler kendi yaşıtlarının ötesinde olgunluk ve bilgi düzeyine ait kavram ve yaklaşımlarda bulunan insanlar için kullanılır.

İnsanların büyümüş muamelesi görmeleri toplumdan topluma değişen bir yaklaşımdır. İnsanların diğer hayvanlardan farklı olarak kendi başlarına yaşamlarını devam ettirebilmeleri, kendi ayaklarının üzerinde durabilmeleri daha uzun zaman almaktadır. Uzun süre ebeveynlerine ihtiyaç duyarlar. Bu süre hayvanlarda en fazla aylarla ifade edilirken, insanlarda yıllarla ifade edilir. Genelde bütün ülkelerde (istisnalar hariç) 18 yaşını dolduran insanlar reşit kabul edilir. Bu durum resmi olarak böyle belirtilir. Ancak toplumların bazıları bunu referans alır bazı toplumlarda ise bu bir kültürel algılamayla belirlenir.

Ben 20 ‘li yaşlarımda iken bir süreliğine yurtdışına çıkmak istedim. Ancak babam ve annem oğlum bu gün varız yarın yokuz, ne olur ne olmaz bilinmez deyip beni duygusal olarak etkilediler. Ben de onların hatırını kırmamak için vazgeçtim. O zaman babam 65-70 yaşlarında idi. Babam şimdi 88 yaşında ben de 40’ındayım. Eminim yine ben yurt dışına gideceğim desem babam yine aynı şeyleri söyler. Oğlum bu gün varız yarın yokuz ne olacağımız bilinmez deyip beni yine duygusal olarak engelleyip yolumdan çevirebilir. Zaten ben de bu yaşımda gençlik yıllarımdaki cesaretimi bulup yurt dışına çıkmak aksiyonunda bulunamam. Anne ve babalarımız her türlü kararlarımıza etki ederler. Sen bilirsin deseler de başka davranışları ile isteyip istemedikleri konusunu size hissettirirler. Batılı toplumlarda 18 yaşına gelen çocukların kendi kararlarını verip hatta evlerini de ayırarak yaşamlarını tek başlarına idame ettirmeye başlarlar. Bizim gibi toplumlarda sanki o insanlar çocuklarını sevmiyorlarmış gibi algılanır. Halbuki ebeveynleri olmadan kendi başlarına yaşayabilmek ve yaşamlarını sürdürmek için genç yaşta kendi ayaklarının üzerinde durabilecekleri oldukça hızlı güç adaptasyon yeteneği kazanırlar. Bizim toplumumuzda ise anne ve babaya bağımlı olmak, onları yaşam için güvence görmek bizleri yaşam konusunda oldukça umursamaz ve kaygı duymaz hale getiriyor. Bu da yaşımız kaç olursa olsun onların bizlere çocuk muamelesi yapmalarına sebep oluyor. Hayatta oldukları sürece de tüm kararlarımıza karışıp küçümsenemeyecek kadar kararlarımızı etkilemektedirler. Onlar aramızdan ayrıldıktan (öldükten) sonra kendi başımıza kalırız ve yaşama bir süre entegre olmakta zorlanırız. Hayatımız bir süre alt üst olur. Bu durumda da yaşamın gerçekleri ile daha geç yüz yüze geliriz. Genç yaşında kendi başına kalıp ve bununla mücadele eden batılı gençliğin karşısında, hayatın gerçekleri ile anne ve babasının ölümünden sonra karşı karşıya kalan bizlerin hayatta kalma başarıları ve yaşam mücadeleleri nasıl kıyaslanır. Ekonomik, sosyal ve bütün destekleri babası veya annesinden alan bunun için ileriki yaşlara kadar anne ve babaya bağımlı kalan bizler, bütün bunları kendi başlarına genç yaşta temin etmeye çalışan diğer toplum insanları ile rekabet etmekte zorlanıyoruz. Çocukları üniversiteye giden 50’li yaşlarında bir arkadaşımın babası öldüğünde 35 yıl kendisine gelemediğine şahit oldum. Kendisi ve ailesinin yaşamları alt üst olmuştu. Çünkü o yaşına rağmen her şeyi babasına soran, o ne derse öyle yapan bir insandı. Evlenip veya evlenmeden de ayrı oturmaya başlasanız bile yine hiçbir şey değişmiyor. Yaşımız kaç olursa olsun onlar hayatta olduğu sürece bizler çocuğuz ve kendi başımıza aldığımız kararlarda yanlış yapabiliriz. Bu yüzden de onlar kararlarımıza karışırlar.

Sakın yanlış anlaşılmasın bizim bu aile yapımızın da yardımlaşma, destek olma ve paylaşma adına birçok avantajları vardır. Ama büyümüşlük konusunda ve büyümüş muamelesi göstermek konusunda da bazı zaafları vardır. Tabi ki onların tecrübesi, yaşadıkları olayların referansı bizlere ışık tutar. Ama yaşamla ve yaşamın gerçekleri ile yüzleşmemizi yani özgüvenimizi geciktirerek bizim yaşama ve yaşam koşullarına karşı tedbir almamızı ve strateji geliştirmemizi engellemektedirler.


 

 

 

 

 

 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült