Geçen gün CHP kuruluş yıldönümünü kutladı…
Gerçi partinin kurucusu, Büyük Devrimci Mustafa Kemal Atatürk,
CHP'nin 4 Eylül 1919 günü kurulduğunu defalarca ısrarla vurgulamıştır ancak
YCHP yönetimi kuruluşu Kurtuluş Savaşı sonrasına alarak 9 Eylül 1923
tarihinde kutlamaya başladı!..
Neyse, konumuz bu değil, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Genel
Merkez'de buluştuğu il başkanlarının sorularını yanıtlarken “genel
başkan değişsin” talepleriyle ilgili olarak şu çarpıcı açıklamayı
yaptığını öğrendik:
-Değişebilir. Hangi gerekçeyle genel başkanı değiştireceğiz? Bir
ideolojik felsefe olması lazım. Bana felsefi bir derinlik gösterebilirseniz
ben bırakın kurultay yapmayı vallahi yarın sabah giderim. Burada kalayım
diye bir hastalığım yok!..
Gerçekten de çarpıcı!.. Bu çıkışa, ilaç olsun misali bir il
başkanından dahi bir karşılık geldi mi bilmiyorum… Ancak gelseydi sanırım
SÖZCÜ'den Başak Kaya'nın haberinde yer alırdı diye
düşünüyorum!..
Bu iddialı sözlerin sahibi, hiçbir genel başkanın baki olmadığının da altını
çizip, olması gerekeni de şöyle belirlemiş:
-Umutsuzluğu, kırgınlığı giderebiliriz, yeter ki kararlı yolumuza
devam edelim. Partide kavga doğru değil, kavgayı sürdürmek de doğru değil!..
Ama ben en çok şu bölüme bayıldım:
-Hepimiz birbirimizi eleştiriyoruz ama iş yapmıyoruz. Mangalda kül
bırakmıyoruz ama ortada hiçbir şey yok. Partide dava adamı kişilerin olması
lazım!..
Son söyledikleri ile “İdeolojik felsefe derinliği” sözleri
çelişiyor tabii… Ben de tam buradan başlayacağım!..
Kılıçdaroğlu 2010 yılında Deniz Baykal'a yönelik
“Kaset kumpası” sonrası genel başkanlığa seçildi…
İlk konuşmasını yaptıktan sonra halk nezdinde Gandhi Kemal
olarak anılmaya başlandı… 2011 seçimlerinden sonra Silivri zindanında
yatmakta olan ve de seçilmiş olan iki milletvekili serbest bırakılmayınca
yaptığı “milletvekillerimiz serbest kalmadan Meclis'e girmiyoruz”
cesur çıkışından sonra yalnız iki gün içinde “tıpış tıpış”
gene kurul salonuna girince “Gandhi” sıfatı tarihe karıştı tabii!..
-Gerçekten çok derinlikli bir ideolojik felsefe taktiğiydi!..
Kaybettiği seçimler art arda dizilmeye başladığı sıralarda
kendisini “Dersimli Kemal” olarak ilan etti… Dersim,
Tunceli'nin eski adıydı… Aynı zamanda genç Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı
ayaklanan ağaların kanlı isyanının adıydı… Bu çıkıştan sonra Kemal Bey'in
mezhebi ile ilgili çok çirkin, çok seviyesiz sataşmalar, dokundurmalar
yapılmaya başlandı. Bu ülkenin, Cumhuriyetin temelini oluşturan Alevilere
karşı düşmanca yakıştırmalar aldı başını gitti…
-Kemal Bey ideolojik felsefesini bir türlü oturtamıyordu!..
Sonra döndü Hakkari mitinginde “Avrupa'nın da kabul ettiği
yerel yönetim özerklik şartını yerine getireceğiz” deyiverdi…
AKP'nin topluma yedirmeye çalıştığı “Çözüm sürecine” rahmet
okutuyordu!.. Ortalık birbirine girince, topu rahmetli Bülent
Ecevit'e atarak kendince şöyle aklandı:
–Yerel yönetimler özerklik şartı Ecevit döneminde yasalaştı. Bizce
bunda bir tereddüt yok. HDP'nin istediği bölgesel özerklik, bunu kabul
etmiyoruz!..
Gördüğünüz gibi, İdeolojik felsefesi gayet berraktı!..
Kemal Bey yıllar içinde partiyi nasıl çekip çevireceğini bi güzel
öğrendi…
Mesela CHP'nin temel ögesi olan, yaptığı devrimlerin simgesi olan 6 oku
tartışmaya açtırdı… Öyle ki, partiye sızmayı başaran bazıları
“okların bazılarının terk edilmesi gerektiğini” söyleyecek kadar
cüretkar davranmayı bir hak olarak gördüler!..
Partiyi, CHP'nin ilkeleriyle asla uyuşmayan, tarihine, kuruluş felsefesine
düşman sağdan, iyice sağdan, tarikat artıklarından, sözde solcu kumaştan
birtakım kişilerle doldurdu… E, bu kadar doldurunca boşaltmakta gerekiyordu;
ne kadar ilerici, Kemalist, CHP'ye gönül vermiş milletvekili, yönetici, il
başkanı, ilçe başkanı varsa sudan sebeplerle kapının önüne koydu!..
-İdeolojik felsefe tam anlamıyla sağ ateşte pişen çorbaya
dönmüştü!..
Girdiği tüm seçimleri kaybederken, CHP'nin ideolojik genleriyle,
ilkeleriyle, felsefesiyle acımasızca oynamayı sürdürdü… Bugün CHP, sayesinde
“Ortanın Solu” çizgisinden bile çok geriye düşmüş, sağın
sığ sularında çırpınan, aslının yanında hiçbir varlık gösteremeyen bir parti
konumuna geriledi!.. 2014'teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partisinden bir
kişiye bile danışmadan ortaya çıkardığı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun
adını bile söylemekten aciz olduğunu tüm ülke televizyonda izledi
–Ekmek için Ekmeloğlu!..
Ekmeleddin Bey de Kılıçdaroğlu'na “Kemal Alemdaroğlu”
diyerek ne kadar yakın tanıştıklarını dünya aleme ilan etmekte bir sakınca
görmedi!..
Daha anlatacak çok şey var ama bu yazının sınırları da belli; kısacası
gitmek için “ideolojik felsefe derinliği” isteyen Kemal Bey, kusura bakmasın
ama neredeyse 9 yıla varan genel başkanlık sürecinde lider olmanın yanına
bile yaklaşamadı…
-Genel Başkan olarak ideolojik felsefi derinliği ise, olsa olsa
Ahmet Davutoğlu'nun “Stratejik derinliği” ile rekabet edebilecek düzeyde
kaldı, o nedenle gönül rahatlığı ile gidebilir!..