Yalnızlık Ömür Boyu...

Rezzan Pişkin


Yıllarca insanların ağzına sakız olmuş bilindik bir ifade vardır; “Değişmeyen tek şey değişimdir”. Evet, değişmeyen tek şey değişimdir ve tekamülde durağanlığa yer yoktur.
Edindiğimiz her yeni bilgi bizim ölümümüze ve tekrar doğuşumuza neden oluyor yani değişime. Hele ki devre sonunun bir özelliği olan zamanın hızlanmasını da göz önünde bulundurursak bu işleyiş göz açıp kapayıncaya kadar oluyor biz çoğu kez farkında olamasak da... Belki farkında olmayan bu ben, peki ya diğeri yani asıl ben?! Elbette o her şeyin farkında ve bizleri içsel olarak bir şeylere yöneltiyor hatta yaşam şeklimizi belirliyor. Çünkü her birimiz, zannettiğimiz gibi isteklerimize göre değil, ihtiyaçlarımıza göre yönlendiriliyoruz yukarısı tarafından. İhtiyaçlarımıza göre yönlendirildiğimize bir ikna olsak o zaman ne acı kalacak, ne de umutsuzluk. Öylesine ince bir kurgu var ki hayran olmamak elde değil... Uygulamasını yapmak üzere geldiğim şey benim ihtiyacımı oluşturuyor ama ben hep isteklerimin yani benliklerimin peşinde koştuğum için asıl ihtiyaçlarım ıstıraplar yoluyla gözüme sokuluyor dolayısıyla da yaşam planımın detayları tabii.

Kendini istek tarzında gösteren ve doyurulmayı bekleyen, her daim aç olan nefsimizi doyurmaya çalışırken ne çok vakit ve insan kaybediyoruz değil mi? Anlamsız hırslarımız, kıskançlıklarımız, bencilliklerimiz ve sevgisizliğimiz yüzünden bir gün bir bakıyoruz hakimi olmak üzere geldiğimiz madde aleminin kölesi olmuş çıkmışız! Fark edemeyenler daldıkça dalar sonsuz madde kainatına zevk ve sefa içinde, fark edenlere ise başlar yalnızlık çanları çalmaya... Soruların ardı arkası kesilmez vicdan sesinden gelen “Ben ne yaptım, Nasıl bu kadar zaman ve insan harcadım, Nasıl bu kadar zalim ve acımasız oldum, Nasıl bir insanım ben?” gibi... Ve başlar yalnızlık fenerleri tek tek yanmaya... Değişime uyulup el etek çekilir artık gereksiz gelen ama eskiden putlaştırılmış bir çok şeyden, dostlar sıkıcı bularak bir bir uzaklaşır çünkü herkes kendi ihtiyacını ve değişimini yaşamaktadır.

İlk bakışta birçoğuna göre ne kadar ürkütücü ve soğuk bir kelimedir değil mi yalnızlık? Üstüne ne çok konuşulmuş, şiirler, yazılar yazılmış ve şarkılar yapılmıştır “Yalnızlık ömür boyu...” ya da “Yalnızlık benim eski sevgilim...” diyen. İnsan yalnız doğar ve yalnız ölür. Yaşamının her devresinde etrafında ne kadar insan olursa olsun başını yastığına koyduğunda yalnızdır aslında. İçine dönen ya da dönme yoluna giren insan daha da bir yalnızlaşır kendisiyle hemhal olurken. Çoğu kez yanlış anlaşılır, hatta “Yalnızlık Allah’a mahsustur” nutukları atılır ona. Halbuki özlenen, rahat bir soluk almak ve çok özlediği ama epeydir unuttuğu kendisiyle haşır neşir olmaktır sadece. Kimi iç huzurunu sağlamak, kimiyse insanlardan kaçmak için sarılır, kucaklar yalnızlığı. Gelin görün ki yalnızlığın tadını alamayanlara göre her iki durumda kaçış gibi değerlendirilir maalesef. Oysa kaçış değil, asıl benin kıskıvrak yakalayışı, köşeye kıstırışıdır bireyi, kıpırdayacak, kaçacak yer bırakmaz bize.

Kendimizden bir yere kadar kaçabiliriz, kaçarken aracımız nefsimizdir ama yakıtı bittiğinde, vicdan devreye girer ve başlar yüzleşmelerimiz. Bence nefs ile vicdanı ayıran en önemli nokta da burada ortaya çıkıyor. Nefs kalabalıklar da, vicdan yalnızlıkta hakimdir. Kim bilir, belki de bu yüzdendir insanın yalnızlığı sevişi... Çünkü asıl bizden yani özümüzden gelen yüksek tesirleri kalabalık, karmaşa, dejenerasyon ve gürültüde değil sadece sakinlikte, sakin ve duru bir zihin halinde alabiliriz.

Dergimizin bir sayısının kapak yazısında “YALNIZLIK BÜYÜK KAFALARIN YAZGISIDIR” der. Bu söz üzerine çok düşünmüşümdür hatta ince bir nefsaniyetle “Hımm demek büyük insanlar yalnızlığı sevenlerdir” diye kandırmıştım da kendimi. Sonra zaman geçtikçe yavaş yavaş anladım ki anlatılmak istenen bu değilmiş! Değişen ve benlikleriyle savaşan insanın yalnızlığıymış anlatılmak istenen, bireyin kendi içinde yaşamayı öğrenmesiymiş. Çünkü içeride başlayan bu savaş ister istemez bireyi otomatikman da olsa koparıyor bazen yaşamdan. Anlaşılamayacağını bildiğinden ya da farklı düşünüşünden ötürü “Deli” yaftası yapıştırılmasın diye susmaya başlıyor. Bu esnada kendisi gibi düşünen birkaç kişi bile bulabilirse etrafında ne ala...

Etrafımı gözlemlediğimde, bu iç savaşın sipirituel bilgi içinde olsun olmasın her bireyde farklılıklar gösterse de olduğunu görüyorum. Herkes yaşamı ve anlamını sorguluyor kendince ve herkes bunun için farklı farklı yollar buluyor, terminolojiden uzak açıklamalar yapıyor. Geçtiğimiz günlerde bir seyahat esnasında yan yana oturduğumuz ve yolculuk sonunda tanışmaktan ve birbirimizi anlamaktan ötürü mutlu olduğumuz ve bundan böyle sürekli görüşme kararı aldığımız arkadaşımla olduğu gibi. “Bu güne kadar çok şey okudum ve genellikle gözümle görmediğime inanmadım ama artık beni tatmin etmiyor, başka şeyler olmalı mutlaka...” diye girdi lafa ve dört saatlik yolculukta reenkarnasyon, kendini bilmek, paranormal olaylar ve diğer konularda kendince yaptığı tanımlamalarıyla sprituel bir konuşma yaptı benimle. Ben ise her bu durumla karşılaşışımda yaptığım gibi heyecan ve mutlulukla dinledim onu, zaman zaman söze girerek. Heyecan içinde anlatıyorduk birbirimize, açıldıkça açılıyordu konular ve frekansımız değişiyordu bunu hissedebiliyordum.

Son günlerde sık yaşadığım benzer karşılaşmalar, bireylerin artık materyalizmi sorgulayıp bunun ötesinde ruh denen bir şeyin olduğunu kabul edişleri beni kendi adıma çok mutlu ediyor ve heyecana kapılıyorum. “Oh be” diyorum “işte devre sonu tesirleri tüm azametiyle şuurlara yansıyor” ve sonunda şükrediyorum bir kez daha Ruhsal Aleme, Rabbime ve Yaradana...

İç alemimize yalnızlıklarımız sayesinde ulaşıyoruz. Bedenen ve zihnen bir yalnızlık bu. Bedenen yalnızken zihnimiz yalnız değil ve karmakarışıksa, her kafadan bir ses çıkıyorsa o yalnızlık değildir. Önce zihni susturmak lazım, zihnini susturan kalabalıklar içinde de yalnız kalmayı başarabilen kişidir. İçimizde olanları çözmeden, açık etmeden, başkalarını çözmemiz de pek mümkün değildir çünkü tekamül birey de başlar ve toplumsallaşır. Dünya okulunu bitirene dek sanırım Yalnızlık Ömür Boyu...

 




 

 
Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült