Tepem attığı zaman bu soruya yanıtım, "çok ayıp bir yerindeyiz" oluyor. En
azından iki anlamıyla: 1) Müstehcen bir sözcüğün üstü kapalı ifadesi olarak,
2) Bulunduğumuz yerden utanmamızı vurgulaması açısından.
Olağan ki bu yanıt soğukkanlılıkla verilmiş bir yanıt değil. Yine de tepesi atmış bu yanıtın üstünde biraz düşünmek istiyorum. Çünkü kızgınlık anında dile getirilenler de sezgisel çıkış noktalarımızı açık kılmakta yardımcı olabilir.
Dünyadaki teknoloji üretimine gerek kuramsal gerek uygulama alanında katkımız çok az. Üretilecek nesneleri biz tasarlamıyoruz, üretim gündemini biz planlamıyoruz. Dışımızdan bir yerlerden üzerimize teknoloji geliyor, üzerimize geliyor teknoloji. Teknoloji büyümek, kendine pazarlar bulmak, ayakta kalmak için yayılmak zorunda. Bu yayılımında teknolojiye katkımız, üretimden daha çok tüketimde. Teknolojinin ardındayız demek ki! Çekiyor bizi. Pazarı belirliyor. Ekonomiyi. Toplumsal ilişkileri, kentleşmeyi, iletişimi. Teknolojinin bulaşmadığı bir yanımız yok. Tam ortasındayız demek ki. Yakınıyoruz ondan, beklentilerimiz var.. "Bizi rahata eriştir, sorunlarımızı çöz, hastalığımızı iyileştir" diyoruz, teknolojiye gidiyoruz. Kurmak istediğimiz dünyalar var, teknolojiyi yardıma çağırıyoruz. Önündeyiz demek ki. Eziyor bizi, bizi bize yabancılaştırıyor. Bizi robota çeviriyor.
Elektronik aygıtların oyuncağı oluyoruz. Bilgisayarların, televizyonların. Altındayız onun. Ve düşünüyoruz, eleştiriyoruz onu, ne körü körüne peşine takılıp, tutsağı olarak ardına düşüyoruz, ne şımarık bir çocuk gibi sömürerek, bize hep bize gelmesini söyleyen, önünde olanlarız, ne de ruhumuzu, gönlümüzü, kültürümüzü yitirdiğimiz için üstümüze çöküyor: üstündeyiz onun. Değerlendiriyoruz, anlam verip, irdeliyoruz. Demek ki teknolojinin her yerindeyiz. Her yerinde olmalıyız. Çünkü, teknoloji biziz. Yaşadığımız şu yıllarda artık kültürün bir adına da teknoloji diyorlar.
Peki, ayıbımız nereden kaynaklanıyor? Önce, hala şu "neresindeyiz" sorusunu sormamızdan. Hayatın neresindeyiz? Neden sormuyoruz? Tarihin neresindeyiz? Toplumun? Kültürün?
Teknolojiyi hayatımızı irdeler gibi irdelemeyi bilmiyoruz. Teknolojiyi hayatımızın dışındaki bir yerlerde tasarlıyoruz. Şiirle olan bağını, duygularımızla, kıskançlığımızla, korkularımızla, huysuzluğumuzla olan ilişkisini göremiyoruz. Hep üzerine basılıp çıkılacak, hep sömürülecek bir "mal" gibi anlıyoruz onu. O nedenle ayıp bir yerindeyiz.
Onu, bu haliyle bizim kültürümüz yaratmadı. Farklı yaşama biçimleri, inanç sistemleri ve değerleri olan insanlar geliştirdiler onu. üretim bir zihniyetin, bir düzenlemenin, (düzenlenmenin) toplumsal örgütlemenin (örgütlenmenin) bir sonucu. Bizler yalnız sonuçları algılıyoruz, araçların, başlangıç noktalarının ne olduğunu pek düşünmeden. O nedenle "ucuz yoldan" nimetlerini devşirmek istiyoruz. Bir örnekle açıklayayım:
Güzel pastalar yapmak istiyoruz. Pastaları yapacak "en gelişmiş" araçlarımız var, doğrusu, başkalarından bulmuş getirmişiz. Vitrinimiz güzel pastalarla dolu. Hatta, pasta makinasının kullanım kılavuzundaki sözlere de son derece duyarlıyız, ne yazıyorsa uyguluyor, aletin bakımı için gerekenleri yapıyoruz. Oysa vitrinin ardındaki mutfak felaket: Onların içinde böcekler geziyor, yumurtalar bayat; pastayı yemeyi de bilmiyoruz, bir "masa adabımız" yok, tıkmıyoruz sadece; bir yığın göbekli adamın tiryakisi olduğu bir şeyler üretiyoruz. "Makina" pasta ihtiyacımızı karşılıyor. Tıkınma ihtiyacımızı. Tıkınmayı yemeye dönüştürecek kültürü bulamamışız. Pastayı tatmayı bilmiyoruz. Tadı bir yaşama sevincine dönüştürmeyi, müzikle, şiirle, düşünceyi beslemeyi, işte teknolojinin çok ayıp bir yerindeyiz. Ayıp ediyoruz, hem makinaya, hem kültürümüze, hem kendimize.
"Karamsar olmak için sebebimiz var mı? Değişiyoruz işte. Teknoloji bize böyle geliyor. Pastayı biz böyle yiyoruz. Bu bizim kültürümüz. Bunda yakınacak ne var?"
Çok şey var. Tıkınmaya tahammülüm yok. Sizin var mı? İnce yaşamaya, ayrıntılarının farkına varılmış, bilincine erişilmiş yaşamaya karşı mı çıkıyorsunuz?
Bir toplum düşünme özürlü ise, teknoloji özürlüdür de. Öyleyse, yaşama özürlüdür de.
Mühendislerin yönetiminde olduğu toplumumuzda teknolojiyi ıskalıyoruz. Mühendis kafası, bizim kültürümüzün genlerindeki "pragmatik" zihniyeti, koşullara çabucak uyuverme yeteneğini sömürüyor. Bu tehlikelidir, mühendis kardeşlerim. Şiir okuyun biraz, folklorumuzla ilgilenin, edebiyatımızla, insanımıza kulak verin. Bir politikacı, bir yönetici olarak değil, bir dost, arkadaş, sevgili, ana, baba olarak. Tarihimizle ilgilenin, mimari geçmişimizle. Düşünceyle uğraşın biraz. Kitaplığınızda, Amerikancadan çevrilmiş, dünyanın bir köy olduğunu söyleyip duran, globalleşmenin nimetlerini sayıp döken kitapların dışında, bir Yunus olsun, bir Karacaoğlan. Ayıp etmeyin mühendis kardeşlerim. Teknolojinin yüreğinde olalım, beyninde, pornografik yerlerinde değil. Ayıp etmeyelim. Kültürümüze, insanımıza, geçmişimize, geleceğimize.