Evrensellik iddialarına sahip dünya dinleri, çok kısa zamanda
çekiciliklerinin odağını değiştirirler. Başlangıçta amaçlan
ulaşılabilecek herkese ulaşmak ve kazanılabilecek herkesi kazanmaktır.
Öngördükleri kitle evrenseldir; tek tek her ruh hesaba katılır ve her
ruh onların olacaktır. Sürdürmek zorunda oldukları mücadele, kurumlan
zaten mevcut olan hasımlarına karşı giderek bir tür gizli saygı
duymalarına yol açar. Mevcut durumlarını korumanın ne kadar zor olduğunu
görürler; dayanışma ve kalıcılık sunan kurumlar onlara giderek daha
önemli görünür. Hasımlarının çabalarından etkilenerek kendi kurumlarını
ortaya koymak için büyük çabalar gösterirler ve eğer başarılı olurlarsa
bu kurum zamanla önem bakımından büyür. Kendilerine özgü bir ömrü olan
ölmüş kurumların ağırlığı giderek başlangıçtaki çekiciliğin şiddetini
azaltır. Mevcut inananları doldurmak için kiliseler inşa edilir ve
gerçekten gereksinim olduğunda bunlar ancak gönülsüzce ve ihtiyatlı bir
biçimde genişletilir. İnananları ayrı bölümlerde toplamaya yönelik güçlü
bir eğilim de vardır. Çoğaldıklarında, karşı konması gereken bir dağılma
tehlikesi her daim var olur.
Kitleye güvensizlik duygusu, bütün tarihi dünya dinlerinin, deyim yerindeyse kanında vardır. Bağlayıcı gelenekleri, onlara kendilerinin ne denli ani ve beklenmedik bir biçimde büyüdüklerini öğretir. Kendi kitlesel din değiştirme öyküleri onlara mucizevi gelir; gerçekten öyledir de. Kiliselerin çekindiği ve zulmettiği sapkın hareketlerde aynı türden bir mucize kendilerine karşı döner, vücutlarında bu şekilde açılan yaralar acı verir ve unutulamaz. Gerek ilk günlerindeki hızlı büyümeleri gerekse hiç de daha yavaş olmayan gerilemeleri kitleye duydukları kuşkuyu canlı tutar.
Buna rağmen istedikleri şey itaatkar bir sürüdür. İnananları koyun olarak değerlendirmek ve boyun eğdikleri için onları övmek adettendir. Kiliseler kitlenin hızlı büyümeye yönelik temel eğiliminden bütünüyle feragat ederler. İnananlar arasında, makul sınırlar içinde belirli bir yoğunlukta, kesin bir yönü olan, geçici bir eşitlik kurmacasıyla tatmin olurlar; ama bunu asla sert bir biçimde dayatmazlar. Hedeflerini çok uzaklara, yaşadığı sürece hiçbir insanın ulaşamayacağı, pek çok çabayla ve boyun eğmeyle kazanmak zorunda olduğu öteki dünyaya yerleştirirler. Yön giderek en önemli şey haline gelir; hedef ne kadar uzak olursa, hedefin kalıcılığına duyulan ümit o kadar fazla olur. Görünüşte vazgeçilmez olan büyüme ilkesi oldukça farklı bir şeyle, tekrarla yer değiştirmiştir.
İnananlar belirlenmiş yer ve zamanlarda bir araya gelirler ve her zaman aynı olan etkinlikler aracılığıyla, tehlike yaratmadan üzerlerinde iz bırakan ve giderek alıştıkları, ılımlı bir kitle duygusu içine sokulurlar. Bir’lik[1] duygulan onlara dozlar halinde verilir, kilisenin devamlılığı da bu dozun doğruluğuna bağlıdır.
İnsanlar, kilise ve mabetlerindeki bu aynen tekrarlanan, sınırlı deneyime nerede alışırlarsa alışsınlar, artık onsuz edememişlerdir. Buna, besine ve varoluşlan için gereksinimleri olan her şeye olduğu gibi gereksinimleri vardır. Ne kültlerinin ani bastırılması ne de devletin yasasıyla yasaklanması semeresiz kalmaz. Büyük bir dikkatle ayarlanmış kitle-ekonomilerinin herhangi bir biçimde bozulması nihai olarak açık kitlenin patlak vermesine yol açacak, bu da bilinen bütün temel özelliklere sahip olacaktır. Açık kitle hızla yayılacak ve kurmaca eşitliğin yerine gerçek eşitliği koyacaktır; yeni ve çok daha ateşli yoğunluklar bulacaktır; o an için, koşullandığı o uzak, ulaşılması neredeyse olanaksız hedeften vazgeçecek ve hedefini buraya, bu somut hayatın mevcut ortamı içine yerleştirecektir.
Ani olarak yasaklanan dinlerin hepsi intikamlarını bir tür dünyevileşmeyle alırlar. İnançlarının niteliği büyük ve beklenmedik bir gaddarlık patlaması içinde bütünüyle değişir. Onlar hala eski inanç ve kanaatlerini koruduklarını sanırlar, tek niyetleri de bunu sürdürmektir. Oysa gerçekte, birdenbire oldukça farklı insanlar olmuşlardır. Artık oluşturmuş bulundukları açık kitlenin kendisine özgü hızla büyüme duygusuyla doludurlar ve ne pahasına olursa olsun bunun parçası olarak kalmak isterler.
[1] Birlik: Unity (İng.) karşılığı olarak kullandığımız kelimeyi “bir olmak” anlamını vurgulayıp grup anlamındaki “birlik" ile karışmasını önlemek amacıyla bu şekilde yazmayı uygun buldum (ç.n.).