Devrim

Azra Erhat


Platonun beden ruh kuramını eksen yaptım düşünceme. Bu çıkış noktasından, zamanda geriye ve ileriye doğru iki yönden yürüdüm. İlk olarak Platon öncesi görüş dünyasını, görüşler bütününü inceledim. Bu dünyayı bir bütün olarak kavrayabilmek için, görüşlerin dile gelişini bir yandan şiirde, öte yandan felsefede, yani düşünce ve bilimde ele aldım. Gördüm ki şiirle felsefe aynı yola çıkıyor, aşağı yukarı aynı sözlerle aynı dünya görüşünü dile getiriyor. Bu dünyada insan uyumlu bir bütün içinde kaynamış, uyumlu bir birliktir: kendi içinde kaynamış, uyumlu bir birliktir: kendi içinde birlik vardır, kendi kişiliğiyle dış dünya, yani içinde doğa ve toplum arasında birlik ve uyum vardır. Bu bakımdan insan mutludur: kendi dışında bulunan kurulu düzenleri doğa ve toplum izlemek, anlamak ve söylemek çabasındadır. Bu çabada bir iç çekişme yoktur, iç ve dış düzeni olduğu gibi benimsemiştir. O bakımdan da özgürdür.

Özgür ve mutlu diyorum; bu iki kavramı tanımlamalı: Özgür olmak ne demek? Mutlu olmak ne demek? Mutlak bir bağlantı kurmuşum bu iki kavram arasında. Böyle bir bağlantı var mı? Besbelli ki özgürlükten ne anladığımı açıklamalı. Özgürlük ilintili, bağıntılı bir kavramdır; özgürlük gerçekle bağıntılıdır. Descartes, 'Düşünüyorum, o halde varım' der ya, insan düşündüğü anda, düşüncesi vardır, bu düşüncenin varlığı insanın asıl varlığıdır, diyor Descartes. Ama insan, özgürlüğü düşündüğü oranda özgür müdür? Bir bakıma öyledir, çünkü özgürlüğün düşüncesini kavrayabildi mi, özgürlüğün kendisini elde etmek için çabaya girişir. İki aşamalı bir süreçtir bu: özgürlük düşüncesi özgürlüğün soyut varlığını sağlar, soyut varlıksa somut varlığın gerçekleşmesi yolunu açar. İki anı birbirini yakından izleyen bir süreç. İki anı da bir bilinç anıdır: bir bilince varma. Köle köleliğinin bilincine vardığı an, köleliği yenmek için savaşmaya başlar. Tasarladığı özgürlüğe kavuşmak için, önüne dikilen engelleri bir bir aşması, yenmesi gerek. Ne var ki salt özgürlük diye bir şey yoktur. Özgürlüğü, sonsuzluğa uzanan bir yol olarak alırsak, yol üstünde bir engel aşıldı mı, bir başkası dikilir karşımıza, onu da yenmek gerekir. Özgürlük bitimsiz bir özlemdir insanda: İnsan salt özgürlüğe kavuşamaz. Kavuştu mu tanrı olur.

Çok soyut konuşuyorsun, diyorum, üstelik de sen konuşmuyorsun. Sen değilsin bunları söyleyen, senin düşüncelerin, senin yaşantıların değil bunlar: Başkalarının etkisinde kalmışsın, onları aktarıyorsun, Vercors'u, Camus'u. Belki farkında bile değilsin, ama öyle. Soyut düşünceyi hem beceremiyorsun, hem de böyle düşünmek şimdiye dek tuttuğun yola uymuyor: insanı canlı bir tarih süreci içinde izledin. Mutluluk özgürlük diyorsun: mutluluk mu özgürlükten gelme, özgürlük mü mutluluktan? Bir çeşit tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar sorununa getirdin sözü. Bu yolda asıl sen çıkmazdasın. Konuna dön: Platonun beden ruh ikiliğini eksen yaptım diyorsun. Geriye ve ileriye gitmişsin. Gerisi ne? Şiiri ve düşüncesi ile Ege İlkçağını ele aldın. Bu çağ hem mutlu hem özgür diyorsun. Özgürlük bir bilinç anıdır da dediğine göre, bu çağ bilinçli bir çağ olmak gerek. Platon’a çatıyordun senin insanının özgürlüğünü, mutluluğunu elinden aldı diye. Platon bir eksen, ama Platon'dan önceki çağ da özgür ve mutluysa, ve Platon gibi bilinçliyse, gerisiyle ilerisi arasında ne fark, nasıl bir aynın var, anlamıyorum. Neden İlkçağ, Ara çağ. Bizim çağ diye bu bölmeli başlıklar? Neye göre ikiye, üçe bölüyorsun kitabını? İnsanın beden ve ruh diye ikiye bölünmesine karşıt olan sen değil miydin? Yoksa senin kafan da mı bölmeli bir kafa?

Evet, Platon bir eksen ve bir bilinç noktasıdır. Kesin olarak ayrılıyor ondan önceki ve ondan sonraki çağların düşüncesi. İstersen, bu bilinç noktasıyla birbirinden ayrılan çağlara şimdilik bilinç öncesi çağlarla bilinç sonrası çağlar diyelim. Bu ikisinin özgürlüğü bir değil. İstersen, orada da bir ayrım yapalım: bilinç öncesi özgürlükle bilinç sonrası özgürlük diyelim. Ege İlkçağı özgür ve mutlu, çünkü özgürlüğü öne, varılması gereken bir erek olarak dikmiyor, geleneksel doğa ve toplum düzenini kabul ediyor, benimsiyor, onu bir engel, mutluluğuna bir köstek diye görmüyor. Platon'dan sonra öyle mi? İlkin Platon'un kendisi insana, içinde yaşadığı geleneksel düzenin dışında ve üstünde bir erek çiziyor, toplumu da olduğundan başka türlü kurmaya çalışıyor; insan doğa ilişkisini de yeni kuramlara göre açıklayıp, insanı bu ilkeleri tanımaya çağırıyor. İnsanın, ancak bunları tanıdıktan sonra, insan olup mutluluğa varabileceğini ileri sürüyor. Özgürlük bir tanım sorunudur Platon'a göre; özgürlük de, onun sonucu olan mutluluk da erek olarak öne yansıtılıyor, oysa bilinç öncesi çağ için, arkada kalıyor özgürlükle mutluluk; doğa ve toplumla uyumdan doğan bir durum oluyor.

Doğa ile birlik olmaktan doğan mutluluk çok geride kalmış, insan mutluluğunu çoktan yitirmiştir bu efsaneye göre, bir daha bulmamacasına yitirmiştir: demir çağın belalı cenderesi içinde kıvranır durur. Platonla Özgürlük de, mutluluk da öne, ileriye, geleceğe yansıtılınca, insan bir savaşa girmek zorunda kalır, engelleri ortadan kaldırıp ereğe varmak, için. Bilinç aşaması engellerin dikilmesine yol açıyor. Platon'dan kısa bir süre sonra, tek tanrılı dinler kuruldu, Hıristiyanlık tutundu ve yayıldı. Bu din insanı bedeniyle ruhuyla köstekleyen engeller dikti önüne. Hatırlarsın ya: Adem'le Havva cennetten kovulduktan sonra, bir daha içeriye giremesinler diye Tarın, ellerinde alev saçan kılıçlarla melekler dikmişti cennet bahçesinin çevresine.

Anlıyorum: Kitabının ana hatlarını boydan boya bir daha ele alıp özetlemekle ne amaç güttüğünü anlıyorum. Böyle bir bilanço çıkarmak gerisi ve ilerisi için faydalı olabilir: geldiğin yolu aydınlatıp gideceğin yola ışık tutabilir. Ama salt mantık üstüne kurduğun bu düşünce yöntemi, kitabına yabancı bir hava katıyor. Düşüncenin mantıklı akışında bir noktaya gelmişsin ki, burada DEVRİM bölümü gereklidir diyorsun, peki; ama şimdi yedek izlediğin tarihsel yoldan ayrılıyor, renksiz bir soyutluk enginine dalıyorsun birdenbire. Kanıtlamak istediğin şu: Platon ve özellikle Hıristiyanlıktan sonra insanın özgürlük ve mutluluk arayışını başka bir biçime giriyor. İyi ama bunu kesin zıtlıklar çizmeden yapamaz mısın? Platon bilinç anının ta kendisidir, Platon'dan önce bilince varamamış insan, bu yüzden de özgürlüğü aramamıştır demek basite kaçmak değil mi? Bilinç öncesi çağlar, bilinç sonrası çağlar... Bu deyim yersiz, uygunsuz, üstelik de yanlış. Bilinci Platonla başlatırsan, Ege düşüncesini yermek atmak zorunda kalırsın, oysa asıl onu yüceltmek senin amacın. Kendi kendinle çelişmeye düşüyorsun.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült  
Felsefe