Krishnamurti: Bunun içine girmeye başlamadan önce, kelimenin "şey" olmadığı, "betimleme"nin "betimlenen" olmadığı hakkında açık olmalıyız. Çünkü ne kadar ince ve akıllı olursa olsun, herhangi bir miktardaki açıklama, aşkın büyüklüğüne açmayacaktır kalbi. Bunu anlamalıyız ve yalnızca kelimelere yapışmamalıyız: İletişim için kelimeler yararlıdır, ama sözsel olmayan bir şey hakkında konuşurken, zihnin ve kalbin dopdoluluğu ile her ikimizin birden aynı şeyi aynı zamanda hissedebilmesi için ikimizin arasında bir paylaşım kurmalıyız. Yoksa, kelimelerle oynuyor olacağız. Zihinle dokunulamayan, gerçekten çok ince olan bu şeye kişi nasıl yaklaşmalı? Oldukça çekinerek ilerlemeliyiz, ilk önce aşkın ne olmadığını görelim mi? Belki o zaman ne olduğunu da görebiliriz. Olumsuzlama yoluyla olumluyu bulabiliriz, ama basitçe olumluyu izlemek, bölünmeyi ortaya çıkaran varsayımlara ve sonuçlara götürüyor. Aşkın ne olduğunu soruyorsunuz. Biz de, aşkın ne olmadığını bildiğimiz zaman, onu bulabileceğimizi söylüyoruz. Bölünme ve ayrılık doğuran herhangi bir şey aşk değildir, çünkü onda çatışma, kavga ve acımasızlık vardır.
Soru: Kavgayı çıkaran bir bölünme, bir ayrılıkla ne demek istiyorsunuz? Bununla ne demek istiyorsunuz?
Krishnamurti: Kendi doğası içinde düşünce, çok bölücüdür. Zevk peşinden koşan ve ona tutunan düşüncedir, isteği besleyip geliştiren düşüncedir.
Soru: "isteği" biraz daha açıklar mısınız?
Krishnamurti: Bir evi görmek var, sevimli olduğunun hissedilmesi; sonra, ona sahip olmak, ondan zevk almak isteği var; sonra, evi elde etme çabası var. Bütün bu, merkezi oluşturuyor, bu merkezse, bölünmenin nedeni. Bu merkez, bölünmenin nedeni olan bir "ben" duygusudur, çünkü bu "ben" duygusunun kendisi, ayrılık duygusudur, insanlar bunu "ego" diye ve birçok başka adlarla adlandırmışlar bir "yüksek benlik" fikrine karşıt olarak "alçak benlik" gibi ama çok karıştırmaya gerek yok; çok basit bu. "Ben" duygusu olan, etkinlikleri içinde kendi kendisini soyutlayan bu merkez var olduğu zaman, bölünme ve direnç vardır. Ve bütün bu, düşünce sürecidir. Demek ki, "Aşk nedir?'" diye sorduğunuz zaman, bu merkeze ait değil o. Aşk, zevk ve acı değildir; herhangi bir biçimi içinde nefret ya da vahşet de değildir.
Soru: Bu nedenle söz konusu ettiğiniz bu aşkın içinde cinsellik var olamaz, çünkü "istek" var olamaz.
Krishnamurti: Lütfen, herhangi bir sonuç çıkartmayın. İnceliyoruz, araştırıyoruz. Herhangi bir sonuç ya da varsayım, araştırmanın ilerlemesini engeller. Bu soruya yanıt vermek için, düşüncenin enerjisine de bakmalıyız.
Söylemiş olduğumuz gibi, zevk verici olmuş bir şeyi düşünerek, bir görüntü, bir resim tohumunu geliştirerek zevki besler düşünce. Düşünce, zevki doğurur. Cinsel eylemi düşünmek, cinsellikten bütünüyle değişik olan şehvete dönüşür. İnsanların çoğunun ilgilendiği, şehvet tutkusudur. Cinselliğin öncesi ve sonrasındaki özlem, şehvettir. Bu özlem düşüncedir. "Düşünce", "aşk" değildir.
Soru: Bu düşünce isteği olmadan cinsellik olabilir mi?
Krishnamurti: Kendinizin bulup öğrenmesi gerekiyor. Cinsellik, hayatlarımızda olağanüstü bir rol oynuyor, çünkü sahip olduğumuz belki de biricik derin ve birinci elden deneyim... Zihinsel ve heyecansal olarak uyum gösteriyoruz, öykünüyoruz, izliyoruz, söz dinliyoruz, cinsellik eylemi dışında, bütün ilişkilerimizde acı ve kavga var. Böylesine değişik ve güzel olan bu eyleme alışkanlık kazanıyoruz ve karşılığında, o da bir bağımlılık oluyor. Bağımlılık, onun sürmesi isteğidir yine, bölücü olan merkezin eylemi... Kişinin çevresi öylesine kuşatılmış ki, zihinsel olarak, aile içinde, toplumda toplumsal erdem anlayışı, dinsel kısıtlamalar içinde kişinin çevresi öylesine sarılmış ki, içinde özgürlük ve yoğunluk olan bir tek bu ilişki geriye kalmış durumda. Bu yüzden çok büyük bir önem veriyoruz ona. Ama çevremiz özgürlükle dolu olsaydı, bu böylesine bir özlem ve böylesine bir sorun olmayacaktı. Cinselliği bir sorun yapıyoruz, çünkü onu yeterince elde edemiyoruz; ya da elde etmiş olmaktan suçluluk hissediyoruz, ya da elde ederken toplumun koymuş olduğu kurallara uymuyoruz. Yeni toplumu, "müsamahakar", "hoşgörücü" diye adlandıran eski toplumdur, çünkü yeni toplum için cinsellik, hayatın bir bölümüdür. Zihni, öykünmenin, otoritenin, uyuşma ve dinsel reçetelerin bağından kurtarışta, cinselliğin kendi yeri vardır, ama her şeyi tüketici olmayacaktır. Buradan, aşk için özgürlüğün çok gerekli olduğunu çıkartabilir kişi, ne başkaldırma özgürlüğü, ne istediğini yapma özgürlüğü, ne de açık ya da gizlice kişinin isteklerine düşkünlük gösterme özgürlüğüdür bu; bütün bu yapının ve merkezin doğasının anlaşılmasıyla gelen özgürlüktür bu; daha çok bütün bu yapının ve merkezin doğasının anlaşılmasıyla gelen özgürlüktür. O zaman özgürlük, aşktır.
Soru: Demek ki özgürlük, izin belgesi değildir, değil mi?
Krishnamurti: Hayır. İzin belgesi, bağdır. Aşk, nefret değildir; ne kıskançlık, ne ihtiras, ne de başarısızlık korkusu içindeki yarışmacı ruhtur. Yine bir bölünme olan Tanrı sevgisi ya da insan sevgisi değildir. Aşk, bir kişinin ya da çok kişinin değildir. Aşk, var olduğu zaman, hem kişisel olan, hem de kişisel olmayandır; bir nesnesi hem vardır hem de yoktur. Bir çiçeğin kokusu gibidir; bir kişi ya da birçok kişi koklayabilir onu; önemli olan kokudur, kime ait olduğu değildir.
Soru: Bütün bunların içinde bağışlayıcılık nerede ortaya çıkıyor?
Krishnamurti: Eğer aşk varsa, bağışlayıcılık olamaz. Kin biriktirmiş olduktan sonra bağışlayıcılık gelir sadece; bağışlayıcılık, gücenmedir. Yara olmadığı zaman, iyileşmeye de ihtiyaç yoktur. Kızgınlık ve nefreti doğuran dikkatsizliktir, onların farkına varıyorsunuz ve sonra bağışlıyorsunuz. Bağışlayıcılık, bölünmeyi kışkırtır. Bağışlıyor olduğunuzun bilincindeyseniz, günah işlemektesiniz. Hoşgörü gösterdiğinizin bilincindeyseniz, hoşgörüsüzlük içindesiniz. Sessiz olduğunuzun bilincindeyseniz, sessizlik yoktur. İsteyerek sevmeye kalkışırsanız, zorlayıcı olursunuz. "Benim" ya da "ben değilim" diyen bir gözlemci oldukça, "aşk" var olamaz
Soru: Korkunun aşkta ne yeri vardır?
Krishnamurti: Böyle bir soruyu nasıl sorabilirsiniz? Birisinin olduğu yerde öteki yoktur. Aşk var olduğu zaman, ne isterseniz yapabilirsiniz.