Soru: Kocamın yıllardır başka bir kadınla ilişkisi var. Önceleri bunu
kabullenmek benim için zor oldu ama zaman içinde onu değiştirmeye
çalışmaktan vazgeçtim Sadakatsizlik ve evlilik dışı ilişkilerden biraz söz
edebilir misin?
Hellinger: Bir kadın davranışını düzeltmeye çalışıp onun için en iyisini kendisi bilirmiş gibi davranarak kocasına çocuk muamelesi yaptığında erkek genelde bir sevgiliye gider. Sevgilisi asıl partneri olmuştur. Eğer karısıyla iyi bir ilişkisi olmasına rağmen yine de bir sevgilisi varsa, aşığı büyük olasılıkla annesini temsil etmektedir. Aynı şey muhtemelen aşığı olan kadın için de geçerlidir: Ya kocası tarafından çocuk muamelesi görmekte ya da aşığında babası ya da annesinin yerine geçecek birini aramaktadır.
Kural olarak, üçlü ilişkiden hoşnut olan bir kadın babasının kızıdır. Bir çözüm arayacak olursa bunu babasının etki alanından çıkıp annesinin etki alanına dönerek bulacaktır. Üçlü ilişki yaşayan bir erkek çoğunlukla annesinin oğludur, onun için de çözüm babasının alanına geçmektir.
Evlilik dışı bir ilişki çoğunlukla ahlaki açıdan kabul edilmez bir şey olarak görülür. Böyle bir durumda sözüm ona masum partner kimi zaman diğeri üzerindeki hak talebi kendi tekelinde ve sürekli imiş gibi davranır. Haddini aşmaktır bu. İlişkileri kollayan vicdan böyle hak iddialarından etkilenmez. Bu vicdan sadece bağın gerçek niteliğini ve alma verme ekolojisini gözetir. Eşini sevgiyle geri kazanmak yerine incinen partner çoğu kez, ihtiyaç ve arzuların karşılanıp karşılanmadığına aldırmadan hayatında sadece kendisinin olması talebiyle eşine eziyet eder. Ancak bu davranış eşini geri kazanmasını sağlamaz.
Ben daha gerçekçi bir şey ileri sürüyorum Sadakate derin bir saygım var ama “Sana bir anlam ifade etmesine ve istediğini almana iznin olan yegane insan benim” talebini dayatan sadakat değil bu. Sizin için önem kazanan bir insanla her zaman karşılaşabilirsiniz ve tıpkı yol açtığı acı ve kayıp gibi bu olgunun da sayılması gerekir. Böyle bir karşılaşmanın ilişki üzerinde gayet olumlu bir etkisi olabilir. Nasıl olacaksa olsun, gerçekten tatmin edici bir karar ancak sevgiyle mümkündür.
Kıskançlık
Soru: Kıskançlıktan söz eder misin? Kıskançlık nöbetlerine kapılıp eşimin akla hayale gelmedik şeyler yaptığını kuruyorum.
Hellinger: Kıskançlığın sistemik doğasını sonuçlarına dikkatle bakarak görebiliriz. Bazen kıskançlık çifti birbirine yaklaştırabilir. Sözgelimi kadının kıskançlığı çocuklarıyla kocasını geçici bir maceradan ya da başka bir kadının ailesine müdahalesinden koruyabilir. Ama çoğu kez istediğini ileri sürdüğü şeyin tam tersine yol açarak eşleri birbirlerinden daha da uzaklaştırır. Kıskançlık nöbetlerine kapılıyorsan duruma dürüstçe bak; seni eşinden uzaklaştıran sistemik bir baskı keşfedeceksin muhtemelen. Kıskanan, eşinin gitmesini istemektedir bilinçsizce.
Eşimizi gitmeye itmemize neden olan birçok bilinçdışı sistemik dinamik vardır:
• Örneğin, eskiye dayanan bir sevilmeye layık olmadığımız ya da mutsuzluğa yol açacağımız inancı. Bazı insanlar terk edileceklerinden korkar ve partnerlerini bilinçsizce iterler. Terk edilmek seçilmiş bir ayrılığa tercih edilecek bir şeymiş gibi, korktuklarını gerçekleştirirler.
• Ailemizin inanç ve örneklerine sadık olmak. Sözgelimi, birbirlerini bütünüyle almadıkları, ayrıldıkları ya da ilişkileri sürerken ikisinden birinin zamanından önce öldüğünde ebeveyniniz nasıl davranmışsa öyle davranmak.
• Sistemin borçlu olduğu başka birisiyle bilinçdışı özdeşleşme. Örneğin, bir kadın yaşlı ebeveyninin bakımını üstlenmiştir, bu nedenle evlenmez. Onunla bilinçdışı özdeşleşen genç yeğeni de evlenmez.
• Kişisel bir yükümlülüğü telafi etmek. Sözgelimi erkek şimdiki ilişkisine girmek için önceki ailesini terk etmiştir. İkinci karısı onu çok kıskanır ve ayrılmak ister. Aile dizimi yapıldığında kadının, erkeğin önceki ailesiyle dayanışma içinde ve onlara karşı yükümlü olduğunu hissettiği anlaşılır.
Eşlerden biri kıskanıyorsa ilişki çoğunlukla aslında bitmiş ama taraflar bunu henüz kabul etmemekte ya da görmek istememektedir. Eğer her iki eş de isterse, kıskançlığın patlak verdiği ilişkiyi yeniden düzene sokmak kimi zaman mümkündür ama bu onları birbirlerinden uzaklaştıran sistemik baskılarla yüzleşmelerini gerektirir. Genelde, belki suçluluk, yalnızlık ya da kaybetme veya yetersizlik korkusu gibi acı verici bir deneyimle karşılaşmaları gerekmektedir. Birbirlerine “Seni er geç kaybedeceğim” diyebilirler. Hakiki bir biçimde söylemesi çok acı veren bir cümledir bu ama ilişkideki düzeni yerine getirebilir.
Çoğu zaman da, kıskançlık bir kez su yüzüne çıktıktan sonra eşlerin ilişkiyi düzene sokması mümkün olmaz. Bu durumda iki tür acı arasında bir seçim yapmak zorundadırlar: Ayrılık acısı ya da doyum vermeyen bir ilişkiyi sürdürme acısı. Sürdürmeyi seçerlerse değişeceği umudu ve beklentilerinden vazgeçerek ilişkilerini nasılsa öylece devam ettirmeye razı olmaları onlar için daha iyi olacaktır. Yapabilecekleri en kötü seçim de doyum vermeyen bir ilişkide her şeyin değişeceği umudunu koruyarak kalmaktır. Ancak çoğu çiftin tercihi de bu olur.
Seninle Olduğu Surece Varlığından Mutluluk Duy
Bir kadın, terapi grubuna kocasına kıskançlığıyla eziyet ettiğini, davranışının mantıksız olduğunu bilse de önüne geçemediğini anlatmıştı. Kıskançlığından söz ederken, grup lideri bunun sistemik işlevini görmüş, kadına bir çözüm önermişti. “Kocanı er geç kaybedeceksin. Seninle olduğu sürece varlığından mutluluk duy” dedi. Birkaç gün sonra kocası grup liderini arayarak “Teşekkür ederim. Karıma yeniden kavuştum” dedi.
Kocası yıllar önce aynı grup lideri yönetimindeki bir çalışmaya yedi yıl birlikte olduğu bir kadınla katılmıştı. Adam çalışma sırasında kadına daha genç bir kız arkadaşı olduğunu, onunla evlenmeyi planladığını söylemişti. İkinci bir grup çalışmasına da hamile kalışından kısa bir süre sonra evlendiği yeni eşiyle geldi. Dışardan bakıldığında yeni karısı adamın daha önceki eşiyle hiçbir bağı yokmuş gibi davranıyordu. Ancak kıskançlıkla ve herkesin ortasında yaptığı baskıyla eşinin üzerinde hak iddia etmeye devam ediyordu. İçten içe, kocasıyla eski eşi arasındaki bağı hissediyor ve onların ayrılmalarındaki payından ötürü suçluluk duyuyordu. Dolayısıyla kıskançlığı kocasının hareketlerinin sonucu değil, eski eşe içten içe duyduğu borçluluk hissindendi.
Kıskançlık onu içsel kocasından ayırmıştı. Bu da kocasının ilk eşi ile arasında hala varolan bağı yansıtmakta ve kadının ilk eşle dayanışmasının ifadesi olmaktaydı.
Bu içgörüye rağmen yıllar sonra boşandılar.