Kişisel Gelişim

 

 

Haklı Olma Fikri / Ego

Ali Karakuş


“Psychosclerosis“ diye bir şey duydunuz mu?

“Alışkanlıkların (/fikirlerin) katılaşması ve sabitleşmesi.”

İnsan zaman içinde hep aynı şeyleri, hep aynı şekilde düşüne düşüne (ve yapa yapa) artık düşünüp yaptıklarını tamamen bilinçaltına devreder ve sorgulamaz olur. Zihnimizdeki sinirsel yollar derinleşir ve otobanlar inşa edilir. En kolay olanı, varolan alışkanlıkları sürdürerek yola devam etmektir. Alışkanlıkları değiştirmenin maliyeti ise her tekrarda büyür: “Olamaz, ben bunu yıllardır böyle yapıyorum. Hiçbir zararını görmedim. Bunca sene yanılmış olamam. Ben doğrusunu yapıyorum.”  Ve en nihayetinde insan kendi yaptığından başka doğru göremez olur.

“Ya benim yolum, benim dediğim ya da bu işin başka yolu yok arkadaş olamaz!”

Örnek vereyim. Yıllardır satıcılara eğitimler veriyorum. Özellikle deneyimli satıcıların eğitime yaklaşımı bana çok ilginç gelir. Özel birkaç insan haricinde çoğu zaman sanki bilmedikleri, yeni öğrenebilecekleri hiçbir şey olamazmış gibi yeni bilgilere kapalı gelirler. Verdiğiniz örnekleri, gerçek tecrübeleri işitir fakat duymak istemezler. (Tabi sadece başlangıçta.:))

Aynı durum hepimizin hayatında vardır. Gördüğünüz çok net bir iki eksiğini birine söylediğinizde ilk tepkisi çoğunlukla kendini savunmak olur. Hepimiz; kendimizi, alışkanlıklarımızı, oturmuş fikirlerimizi (düşünsel alışkanlıklarımızı), kimliğimizi başkalarına karşı savunma eğilimi gösteririz. Bir yerde nasırımıza basan birileri mutlaka çıkar hayatta ve biz çığlığı basarız;

“Beni rahat bırak!”

“Üstüme gelme!”

“Beni zorlama!”

“Ben halimden memnunum!”

“Beni değiştirmeye çalışma!”

“Ben böyle de mutluyum!”

“Sen kendine bak!”

“Sana ne!”

Diğer bir deyişle, hepimiz;

“Haklı olmayı mutlu olmaktan daha fazla önemseriz. ”

“Hiçbir şeyi yanlış yapmıyorum; öyle olsa zaten değiştirirdim. Değil mi? Değiştirmiyorsam bir sebebim vardır ve bu sebep kimseyi ilgilendirmez.” Nasıl ama beni değiştirmeye çalışan herkese karşı donanımlıyım değil mi? Ben istemedikçe kim bana dokunabilir ki. Oysa hatırlayın “kişisel gelişim insanın kendi mükemmelliğine karşı verdiği savaştır.11 Kuru kuruya “evet ben de insanım, hatalarım olabilir” demek yetmez. Hatanın ne olduğunu görmek ve hatayı kabullenmek gerekir. Hem de hatanızı ifade edenin bunu nasıl yaptığına, tavrına takılıp kalmadan.

Bize birileri bir şeyleri hatalı yaptığımızı söylediğinde, tepkimiz çoğunlukla söyleyen kişinin tavırlarına göre şekillenir. Acaba bana düşmanca mı yaklaşıyor dostça mı? Sevecen ve olumlu mu yoksa yıpratıcı, incitici ve acımasız mı? Oysa tüm bunlar ikinci derecede öncelikli olmalıdır. Çünkü söylenen doğru ise aslında bu çok önemli bir şans, değerli bir iyiliktir. Hiç kimsenin hiç kimseye yanlışlarının söylemediği bir dünyada nasıl ilerler, nasıl öğrenir, nasıl kendimizi düzeltir, geliştiririz?

Acaba sizin için durum ne? Bir görmek ister misiniz? Dürüstlüğün cesaret gerektiren bir erdem olduğunu söyleyerek şu minik teste bir göz atmanızı rica ediyorum.

TEST: Gündelik hayatınızda, aşağıda yazılı yaklaşım ve ifadelerin her biri için ayrı ayrı olmak üzere; bu ifadeleri ne kadar kolaylıkla söyleyebildiğinizi değerlendirin. (100 puan üzerinden) Lütfen bu maddeleri yakın çevrenizden sizi iyi tanıyan birine de sorarak test edin.

1.

Katılıyorum.

2.

Sen haklısın.

3.

Yanlış yaptım; hatalıydım.

4.

Özür dilerim.

5.

Bilmiyorum.

6.

Yardıma ihtiyacım var.

7.

Fikrimi değiştirdim.

8.

Sen olmasan başaramazdım.

Bu testte puanlarınız düşükse önünüzdeki en önemli engellerden birisi “haklı olmayı çok fazla önemsiyor olmanız” olacaktır. Bu durumda, doğal olarak aşağıdaki noktalar, potansiyelinizi sınırlıyor olabilir.

1.       Kimse ile aynı fikirde olduğunu ifade etmeme ya da “katılıyorum” yerine “bana katılıyorlar” yaklaşımında olma.

2.       Tüm farklı bakış açılarını kendisininkine uyacak şekilde yeniden (ve çarpıtarak) yorumlama.

3.       Başkalarından gelen fikir ve bilgiye açık olamama.

4.       Eleştiri ve farklı fikirler karşısında duygusal tepkiler verme.

5.       Tanımlayıcı ve karşıdakine değer verici değil yargılayıcı ifadelerle iletişim kurma.

6.       Karmaşık konuları kestirme yaklaşımlarla çok basite indirgeme.

7.       Son sözü söyleme ihtiyacı içinde olma.

8.       Her şey için bir cevabı olma.

9.       Ezerek yenme arzusu duyma.

Şimdi yukarıdaki teste verdiğiniz cevaplan bir kenara bırakın ve kendinizi çevrenizde en çok ilişki içinde olduğunuz insanlarla bir düşünün lütfen. Aile üyeleriniz, eşiniz, arkadaşınız, çalışma arkadaşınız, müşteriniz, patronunuz... Bu kişilerle karşı karşıya geldiğiniz, tartıştığınız durumları hatırlamanızı istiyorum. Kritik nokta şu; birisiyle ne zaman tartışmaya girsek haklı olduğumuzu düşünüyoruzdur ve farkına varmasak da karşımızdakini ikna etmek birinci önceliğimiz haline gelir. Oysa karşınızdakini ikna da etseniz bu sizin haklı olduğunuzu garanti etmez. Doğru şeyi yaptığınız anlamına hiç gelmeyebilir. Çünkü ne zaman birilerini bir şeylere ikna etmeye çabalıyorsak kendi kanallarımız kapanır. Alabilirliğimiz azalır ve yeni bilgileri es geçme ihtimalimiz artar. Çünkü “Ne gördüğümüz büyük ölçüde ne için baktığımıza bağlıdır. ”

(John Lubbock)

Hiç sizi ikna etmeye ve size bir şeyler satmaya kilitlenmiş bir satıcıyla karşı karşıya geldiniz mi? Söylediklerinizin ne kadarını duyuyordu? Daha önemlisi ne hissettiğinizden haberdar mıydı? Pek sanmıyorum. Çünkü katılaşan fikirler önünüzdeki seçenekleri sınırlar ve dar bir fikir kabına kendinizi hapsetmenize, hatta ilişkilerinizin zarar görmesine yol açar. Kişisel mutluluk ve başarının çıkış noktasında yeniliklere açıklık ve esneklik yatar. O yüzden kendinize bir iyilik yapın ve dilinizden (geçmişte de kitabımın adı yapmak istediğim ancak başaramadığım:) şu sloganı düşürmeyin lütfen;

“Her şey mümkün.”

... gün, güzel bir gün.

Taze bir esinti, hoş bir şada;

İçimin derinliğinde can bulan

gülümseyen bir buğu

Gelip geçen dalgalar boyunca şeffaf;

Kirpiklerimin kıvrımında Ağır ve kısa hüzün

Aklımda onca şeye rağmen bir tek şey:

Tam da şu anda “Her şey mümkün.”

(Bu düşüncenin değerini idrak etmenin verdiği mutluluk içinde yazdığım şiir.)

Her şeyin mümkün olduğu fikrini sistemimize işlemenin getirisi aslında çok büyüktür. Çünkü her bilgiye açık olmamızı sağlar. Kendimizle, dünyayla ve hayatla ilgili, hiç bilmediğimiz, henüz farkında bile olmadığımız ne kadar çok şey var; düşünsenize (=hatırlasanıza). Kendi bildiklerimizin değişmez gerçekler olduğunu sanmak kör bir cehaletten öte bir şey değildir. Ama biz varsayımlarla gerçekleri birbirine karıştırmakta çok ustayızdır nedense.

“Çok yanlış düşünüyorsun!”

“Hayır sen yanlış düşünüyorsun, hatalısın!”

“Bir sus da beni dinle be!”

“Sen sus!”

Yeni ve farklı bir fikre, yaklaşıma karşı olağan tepkimiz; “Olamaz, bu mümkün değil” şeklindedir. Oysa bu yaklaşım, kapıyı bildiklerimizin dışındaki dünyaya kapalı tutmak ve olası fırsatları hayatımızın dışına itmek demektir. O yüzden gelin bu hatalardan, gelişimimizin önündeki bu önemli engelden hemen sıyrılalım. Nasıl mı? Kendimize doğru ve güçlendirici sorular sorarak. Hatta bu soruları sürekli sorup bilinçaltımıza işleyerek. İşte hayat kurtaran sorular;

“Neden olmasın?”

“Acaba nasıl olabilir?”

“Varsayımlarım neler?”

“Eğer düşündüklerim yanlış olsaydı....”

“Farklı nasıl bakılabilir?”

“Başkaları neden farklı düşünüyor?”

“Binde bir de olsa düşündüğümün dışında bir şeylerin gerçekleşmesi olasılığı var mı?”

“Benim henüz göremediğim neler olabilir?”

“Acaba ne yaparsam daha doğru bir yaklaşım olur?”

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült