Başarılı ilişkilerin yürütülmesinde etkili olan kurallar toplumların
değişmesiyle birlikte değişiklik göstermektedir. Politik teknolojik ve
bilimsel ilerlemeler, insanoğlunun yaşam savaşı’ verme ve güvenliğini
sağlama gibi temel endişelerin ötesine geçmesini sağlamıştır. Artık kadınlar
ve erkekler fiziksel açıdan güvenliklerini sağlamak için birbirine
gereksinim duymamaktadır Günümüzde kadınlarla erkeklerin ilişki kurmasının
nedeni yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda daha üst düzeydeki psikolojik
ve duygusal gereksinimlerini karşılamaktır.
Temel yaşam ve güvenlik gereksinimleri karşılanınca ilişkilerin yönü değişiyor, duygusal istekler önplana çıkıyor, bunun sonucunda yeni sorunlar ve çatışmalar başgösteriyor Daha farklı gereksinim kavramları bilinçli hale geldiği için de duygusal istekler önem kazanıyor. Gerçi bunlar her zaman için vardı ama geriplanda kalmıştı. Öne çıkmaya başlayınca, ilişkilerimizin başarıya ulaşmasında çok önemli roller üstlendiler.
Örneğin, parasal açıdan zor bir dönem yaşarken eş' birbiriyle iyi geçinebilir, çünkü tüm dünyaya karşı ikisi birlikte» savaşmaktadır. Sonunda gelir düzeyleri yükselince daha fazla rahat ve huzura kavuşacak yerde gitgide artan tatminsizlik ve hoşnutsuzluk duyguları ortaya çıkar. Dış dünyaya karşı yaptıkları savaş sona erince, evin içindeki çatışmalar başlar.
26 yaşındaki Ellen’le evlendiği zaman Mike 22 yaşındaydı ve sekiz yıl boyunca iyi bir evlilik sürdürdüler. Başlangıca ikisi de parasızdı ve Mike’ın hukuk fakültesinde okumasına yardımcı olmak için karısı havayollarında hostes olarak çalışıyordu. Şimdi o günleri zor ama eğlenceli, sevgi dolu bir dönem olarak anımsıyorlar. Aralarındaki ilişkide hiçbir sorun yok gibiydi. Adeta yaşam savaşını veren bir ekip gibi omuz omza çalışmışlardı. Bir gün her şeyin daha iyiye gideceğine inandıkları için tüm sorunlarını görmezlikten gelebiliyorlardı.
Sekiz yıl sonra Mike çok iyi kazanan başarılı bir avukat olmuştu ve Ellen da artık iki çocuk annesiydi. Görünürde her şey yolunda gider gibiydi ama işin gerçeği farklıydı. Parasal sorunları ortadan kalkınca, birbirinin kusurlarını görmeye başladılar. Mike artık karısına ilgi göstermiyor ya da heyecan duymuyordu. Ellen her şey yolundaymış gibi davranıyordu. Dört yatak odalı yeni evlerine taşındıktan üç ay sonra Mike sekreterine aşık oldu.
Ellen bunu öğrenince görüşmek için bana geldiler. Her ikisi de aralarındaki ilişkinin durumundan hoşnut değildi ve uzun uğraşlardan sonra düzeltmeyi başardılar. Mike’la Ellen şanslıydı. Evli çiftlerin çoğu profesyonel yardım almak yerine boşanmayı tercih ediyor.
Kurulan ilişki fiziksel gereksinimlere dayalı olmaktan duygusal yöne doğru ilerlemeye başlayınca, yeni sorunların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu herkesin bilmesi gerekir. Eski yöntemler ve yaklaşımlar artık yeterli olmayacaktır.
Kadınlar duygusal gereksinimleri konusunda daha duyarlı oldukları için, ilişkinin doyurucu olmadığını öncelikle onlar farkedecektir. Eşleri ise karılarının mutsuzluğuna yanıt olarak bir boşluk duygusuna kapılacaklardır. Başarıya doğru koşarken, erkek eşinin mutsuzluğuna daha az hoşgörüyle bakacaktır, çünkü buna yol açan fiziksel nedenler gitgide azalmıştır. Erkeğin yürüttüğü mantığa bakılırsa, parasal açıdan durumları düzeldiğine göre, karısı daha mutlu olmalıdır.
Gerçekteyse parasal açıdan güvenceye kavuştuktan sonra ortaya çıkan duygusal gereksinimler erkeğin sürekli dikkat ve desteğini istemektedir. Ancak erkekler parasal zenginliği elde edince, işini başarıyla tamamladığına inanır ve bu desteği verme fikrine karşı koyar. Her iki taraf da mutlu değildir ve birbirini suçlamaya başlar. Karşılaştıkları en büyük sorunlardan biri, bu zorluklarla karşılaşmış olmaktan mutsuzluk duymalarıdır.
Yeni ortaya çıkan sorunlardan kaçınmak olanaksızdır. Eğer her ikisi de bu durumun kaçınılmaz olduğunu anlayıp kabul edebilirse, birbirine kırılıp gücenmeyecektir. Aralarındaki ilişkiyi sorgulamak yerine, eski iletişim ve yakınlaşma yöntemlerini sorgulayacaklardır. Eşlerini değiştirmek yerine, enerjilerini duygusal destek vermek ve almak yeteneklerini geliştirme konusuna yoğunlaştıracaklarıdır.
DUYGUSAL DESTEK YARATMAK
Çocukluğunda duygusal destek almış olan insanın bunu karşısındakine sunması daha kolaydır. Ayrıca o kişi ihtiyaç duyulan türden bir desteği vermeye alışıksa, eşinin gereksinimleri karşılanmıyorsa bu durumu düzeltmesi daha kolay olacaktır. Sevgi dolu, destekleyici bir ilişkinin neye benzediğini somut olarak tanımlayamayanların, kurdukları ilişkilerde süregelen güçlüklerle karşılaşma olasılıkları daha fazladır. Eğer bu kişilerin ana babaları görevlerini tam anlamıyla yerine getirememişse, gerçek bir duygusal desteğin nasıl bir şey olduğunu nereden bilebilirler?
Örneğin, çocukluğunda ihmal edilen ve saygı gösterilmeyen bir kişinin, yetişkin olarak saygı ve ilgi kazanması oldukça zordur. Oldukları gibi görünerek saygı kazanma deneyimini yaşamadıkları için, ısrarla bunu emreder gibi davranabilirler ve karşılarındakilerin uzaklaşmalarına neden olurlar. Ya da belki saygı görebilmek için gerçek benliklerinden sıyrılıp kişiliklerini yadsıma gereğini duyarlar. Duygusal destek alabilmek için zorlamanın ya da kişiliğinden uzaklaşmanın yarattığı sorun ise, desteği alabilme yeteneğinden yoksun kalmaktır. Böylelikle verilen her türlü destek yetersiz gibi görünecektir.
Bir seyahat acentesinde çalışan Gail, bir tatil sabahı uyanıp yaşamından ve kurduğu ilişkiden "tümüyle mutsuz" olduğunu hissettiği zaman 42 yaşındaydı. Kendini yapayalnız ve bomboş hissediyordu. Hiç kimsenin bugüne kadar onu "gerçek anlamda" sevmiş, saymış ya da değer vermiş olduğuna inanmıyordu.
Biraz psikolojik yardım eşliğinde kocası Glen ona destek olmak, önemli ve sevilen biri olduğuna inandırmak için elinden geleni yaptı. Onlarla görüşürken kocasının Gail’i gerçekten sevdiğine ama kadının bu sevgiyi kabul etmeyi beceremediğine tanık oldum.
"Beni memnun etmek için çabaladığını görüyorum," diyordu Gail. "Yaptıklarını takdir etmediğim için kendimi suçlu buluyorum. Benim için yaptıklarını neden yetersiz bulduğumu bilmiyorum. Ama ben konuşurken dinlemiyor. Benim kim olduğumu bile görmüyor. Beni gerçekten sevdiğine inanmıyorum."
Benliğinin derinliklerindeki duygular yüzeye çıkmaya başlayınca, Gail derin bir soluk aldı ve ağlamaya başladı. "Hiç kimse beni sevmiyor. Şimdiye dek kimse beni sevmedi. Bir tek babam beni sevmişti ve o da ben yedi yaşındayken öldü."
Çok uzun zamandan beri ilk kez Gail yumuşuyor ve içindeki acıyı Glen’le paylaşıyordu. Kocasının kendisini reddetmediğine çok şaşırdı. Sızlanmak yerine duygularını paylaşmaya başlayınca Glen derin bir anlayış ve merhametle onu dinleyip karşılık vermeye başlamıştı. Biraz yardımın sonucunda Gail içini döküp güvensizlik, üzüntü, hatta öfke gibi duygularını açmayı başarmıştı. Bu olgu onun için çok yeniydi; her şeyi içine atıp kocasını seven iyi bir kadın gibi görünmeye kendini alıştırmıştı.
Tutarsız" yönünü gösterince Glen’in büyük bir sevgiyle yanıt vermesi Gail i biraz daha şaşırttı. "Beni nasıl sevebilirsin?" diye sordu. "Her zaman güçlü, iyi huylu ve bağımsız olduğum için beni sevdiğini söylemez miydin?"
"O yönünü de seviyorum," dedi Glen. "Ama bu yumuşak, sıcak tarafını da seviyorum. Bana gerek duyduğunu, senin için önemli biri olduğumu gösteriyor. Ama yine her zaman böyle olmanı istemem doğrusu. Senin güçlü yanını da seviyorum."
"Aklım karıştı..." dedi Gail. "Bana ne kadar dayanabileceğini nereden anlayacağım? Beni sevmen için nasıl biri olmam gerektiğini nereden bileceğim?"
Gözlerinde sevgi dolu yaşlarla Glen eğilip elini tuttu. "Seni olduğun gibi seviyorum. Mutlu olduğun zaman da, üzgün olduğun zaman da seviyorum. Ama en çok kendin gibi olduğun zaman seviyorum. Gerçekten mutluluk duymayıp da mutlu gibi davranmaya çalıştığın zaman kendin olmuyorsun. Gerçek benliğinden uzaklaştığın ya da gerçek benliğini benimle paylaşmadığın zaman seni sevmem zorlaşıyor. Senin bu yumuşak, sıcak, kırılgan yanını da seviyorum."
Gail gülümseyerek yanıtladı. "Ben de senin sıcak, yakın ve anlayışlı yanını seviyorum. İlk kez gerçekten sevildiğimi hissettim. Güvende olduğuma inanıyorum. Kendimi sevdiğimi bile söyleyebilirim."
İlk kez kocasının sevgisini hissedebiliyordu Gail, çünkü ona içinden geçen her şeyi anlatmıştı. Olduğundan farklı görünmeyi sürdürdükçe, Glen sevgisini onun gerçek kişiliğini değil, sahte kimliğine yöneltiyordu. Güçlü yanına daha fazla değer verildiğini hisseden Gail’in gereksinim duyan yanının zayıf olduğuna ve kabul edilmeyeceğine inancı gittikçe artmıştı.
Gail gerçek kişiliğini paylaşmayı başarınca, hak ettiği sevgiyi almasını da öğrenmişti. Gerçek kişiliğini taşıma sorumluluğunu yüklenmek ve duygularını karşısındakini gücendirmeden paylaşmakla benliğinin derinliklerinde duygusal desteğe en fazla gereksinim duyan noktalara kadar Glen’in sevgisini çekebilmişti. Gitgide kendine saygısı artınca, Glen’in sevgisini takdir edip güvenmeye de başlamıştı.
Sonunda Gail duygusal gereksinimlerini kocasıyla paylaşmayı ve yardım istemek için elini uzatmayı öğrendi. Glen ona gereksindiklerini verince de, bu kez Gail kocasının gereksinimlerini öğrenebildi. Eğer nasıl bir desteğe gerek duyduğumuzu ve eşimizin gereksinimlerin nasıl farklı olduğunu açıkça görebilirsek, bu iş kolaylaşacaktır.
YEDİ OLUMLU YAKLAŞIM
Gerçek sevgiye dayalı ve duygusal açıdan destek veren bir ilişki yaratmak için yedi temel duygusal gereksinim ya da yaklaşım vardır: sevgi, ilgi, anlayış, saygı, takdir, kabullenme ve güvenme.
İnsan duygusal açıdan desteklendiğini hissettiği zaman bu yaklaşımların tümü değişik düzeylerde mevcuttur. Temel duygusal gereksinimlerimizi karşıladığımız zamansa, tatmin, barış, huzur, sevinç, minnet, heyecan ve itimat gibi olumlu duygular da kendiliğinden ortaya çıkar.
Sevgi: Sevgi bağlayıcı, birleştirici, paylaştırıcı ve biraraya toplayıcı bir yaklaşımdır. Değerlendirme ve yargıya sapmadan, "Farklı olabiliriz ama yine benzer sayılırız. Sende kendimi, kendimde seni görüyorum," demektedir. Beyinsel düzeyden bakınca sevgi kendini anlayış olarak gösterir. Karşılıklı bir bağlılığın varlığını kabul ederken, "Ben de benzer biçimde sana bağlıyım," demektir. Duygusal düzeyde ise, "Duygularını anlıyorum, benim duygularım da aynı," der gibi yakınlaşma olarak kendini anlatır. Fiziksel düzeyde ise sevgi dokunarak iletilir.
İlgi: İlgi duyan bir yaklaşım karşıdaki kişinin gereksinimlerinden sorumluluk duyduğunu anlatır. İlgi duymak bir başkasının iyiliği için endişelenmektir. Bir insana ilgi duyunca, onun iyi olup olmamasından etkileniriz. Kişi ne kadar fazla ilgi duyarsa, karşısındakini mutlu etmek ya da destek olmak için gerekli doğal dürtüye o denli çok sahip olur. Bir kişiye ilgi duymak onun özel biri olarak görüldüğünü anlatır.
Anlayış: Anlayışlı bir yaklaşım herhangi bir sözün, duygunun ya da durumun anlamını geçerli kılar. Tüm yanıtları bildiğini varsaymaz. Bu yaklaşımın başlangıç noktası, bilinmeyen bir konuda anlatılanları dinleyip anlam çıkartmak ve sonra anlatılanları onaylamaktır. Ancak karşımızdakini anlayarak dünyayı bir başkasının görüş açısından değerlendirebiliriz. Anlayışlı yaklaşım adeta, "Seni yargılamadan önce, senin ayakkabılarınla yürüyeceğim," demektir.
Saygı: Saygılı bir yaklaşım karşıdaki kişinin haklarını, isteklerini ve gereksinimlerini kabul etmektir. İstek ve gereksinimlere saygı duymanın nedeni korku değil, geçerliliklerine inanmaktır. Aynı zamanda saygı insanın kişiliğine de değer ve önem vermektir. Karşınızdaki kişi bunu hak ettiği için, içten gelen bir dürtüyle yardım ve hizmet etmektir.
Takdir etme: Bir başkasının davranış ya da çabalarına değer vermek takdir edici yaklaşımın örneğidir. Sergilenen davranış ya da kişiliğin takdir edenin iyiliği için yapıldığını kabul etmektir. Destek görmeye karşı en doğal karşılık takdir etmektir. Ve bizlere mutluluk duygusuyla başkaları için bir şeyler yapma dürtüsü sağlar. Bize sunulan armağandan yararlandığımızın bir kanıtıdır.
Kabul etme: Kabul edici yaklaşım, karşınızdakinin kişiliği ya da davranışını isteyerek algıladığınızı gösterir. Reddetmediği gibi, o kişinin istekle kabullenildiğini kanıtlar. Gerçekten kabul etme duygusu aldıklarımızın için minnet duyma duygusuyla birlikte gelişir. Pasif, gözardı edici ya da hoşnutsuzluk gibi anlamlar taşımaz. Bir kişiyi kabul etmek, bizim için yeterli olduğunu açıklamaktır. Yine de bu kişinin kendini geliştirmeyeceğini belirtmez; yalnızca sizin onu geliştirmeye çalışmadığınızı gösterir. Kabul etme yaklaşımı karşınızdakileri hatalarını bağışlamaktır.
Güvenme: Güven dolu bir yaklaşım karşınızdaki kişinin dürüstlük, zeka, güvenilirlik, adalet ve samimiyet gibi olumlu niteliklerini kabul ettiğinizi ortaya çıkarır. Arada güven olmazsa insanlar başkalarının amaçları hakkında olumsuz ya da hatalı sonuçlara varırlar. Ayrıca güven duygusu, herhangi bir hata ya da kusurun olması durumunda iyi bir açıklama yapılabileceğini düşünmeyi de beraberinde getirir. Bir ilişki kapsamında iki taraf da birbirinin kötü amacı olmadığını algıladığı zaman gelişir. İnsanın eşine güvenerek yaklaşması, onların bize destek olacağına inandığımızı belirtir.
ERKEKLERİN VE KADINLARIN GEREKSİNİMLERİ
Temel duygusal gereksinimlerin en ilginç ve belirgin özelliği, kişinin cinsiyetine göre bazılarının diğerlerinden daha önemli olmasıdır. Yedi gereksinimin birincisi olan sevgi hem erkekler, hem de kadınlar için eşit ölçüde önemlidir ama diğer altı tanesi farklıdır. Bir insanın erkek yanı genelinde güven duyulmak, kabul edilmek ve değer verilmek isterken, dişi yanı ilgilenilmek, anlaşılmak ve saygı görmek ister.
İnsanlar temel gereksinimlerinin farklı olduğunu anlayamadıkları için çok sık rastlanan bir yanılgıya düşmekte ve kendilerine davranılmasını istedikleri gibi karşılarındakine davranmakta ve bu yaklaşımın doğru olduğuna inanmaktadırlar. Yaptıkları herhangi bir iyiliğe eşleri karşılık vermeyince de çok şaşırırlar.
Örneğin, bir kadın çoğu zaman eşine öylesine anlayış gösterir ve onun için endişe duyarak ilgilenir ki, erkek onun kendisine güvenmediğini hisseder. Aslında kadın bu yaklaşımı eşinden beklemektedir ve hatalı bir varsayımla eşinin de mutlu olup aynı davranışı kendisine göstereceğine inanmaktadır. Oysa erkek bazen bu ilgiyi soğuk karşılar, bazen de eşinin desteğini boğucu ve can sıkıcı olarak görür. Kocasının beklenmedik tepkisi ise kadını şaşkına çevirir.
Buna karşılık erkek bazen öylesine kolay kabul eder ve güvenir ki, bu kez kadın kendisine ilgi duymadığını düşünerek ona kırılır. Erkeğin böyle davranmasının nedeni eşinden aynı yaklaşımı beklemesidir. Örneğin, karısı sinirlenince, duygularını gözden geçirip rahatlaması için onu yalnız bırakır. Kendi görüş açısına göre eşine güven duyduğunu ve kabul ettiğini bildirmektedir. Kadının sorununu tek başına çözebileceğine güvendiği gibi, durumu değiştirmeye çalışmayarak, onu olduğu gibi kabul ettiğim açıklamaktadır. Ne var ki, kadın bu davranışı reddetmek ya da uzak durmak olarak algılar ve kendisine ilgi duymadığını varsayar.
Bu örneklerde eşler birbirinin farklı gereksinimlerini anlamadıkları için destek olmak konusunda başarıya ulaşamamışlardır. Üstelik başarısız oldukları halde iyi bir iş becerdiklerini de düşünmüşlerdir!
Üzerinde durulması gereken bir noktadır bu. Gereksinimlerin farklı olduğunu anlayınca, kişi niçin herhangi bir ilişkide hak ettiği desteği göremediğini de çözümleyecektir. İnsanların büyük bir çoğunluğu eşlerine çok şey verdikleri halde bunun karşılığını göremediklerinden şikayet eder. Evet, kendilerince fedakarlık yapıp bir şeyler veriyorlardır ama verdikleri aslında eşlerinin istediği değildir. Eğer istenileni vermeyi başarırlarsa eşleri de karşılığını vermek dürtüsünü hissedecektir. Verdiklerimizin karşılığını almak en doğal durumdur ve her ilişkide verdiğinin karşılığını alma vaadi bulunur.
Bu altın kuralın her zaman işlememesinin nedeni ise verdiklerimizin eşlerimizin isteklerinin karşılığı olmamasıdır. Her iki taraf da bir şeyler vermekte olduğuna inanır ama kimse bir şey elde etmez. Bu görüş her iki tarafın da kurban rolünü üstlendiğini gösterir.
Neye gereksinim duyduğumuzu algıladığımız zaman, verdiklerimizin karşı tarafın istekleri doğrultusunda olmadığını öğreniriz. Bir ilişkiden daha kazançlı çıkmak için, kendi gereksinimlerimiz yerine eşimizin neye gereksindiği anlayıp karşılığını vermeyi öğrenmemiz gerekir. Biz onların isteklerini tümüyle yerine getirince onlar da bize destek olmaya başlayacaktır.
Öyleyse verici olmanın başarısı, eşimizin karşılık olarak bizi desteklemesine bağlıdır. Eğer eşlerimiz verdiklerimizden etkilenmiyorsa onları nankörlükle suçlamak yerine isteklerini daha iyi öğrenmeye çalışmalıyız.
Çoğu insan için vermek bir parkmetreye para atmak gibidir. Eğer parkmetre yalnızca bozuk para almak için düzenlenmişse, kağıt para atmak isteyip da aygıta kızmanın anlamı yoktur. Eğer eşlerimize gerçekten destek olmak istiyorsak, neye gereksinim duyuyorlarsa bunu karşılamaya çalışmalıyız. Aksi takdirde sattığı malı müşterileri almadığı için şikayet eder ama müşterilerin ne istediğini araştırmayan tüccarlara benzeriz.
Konuyu özetlemek için ilişkilerdeki düşkırıklığı ve gücenmenin ana nedenlerinden birinin her iki cinsin de kendi gereksinimlerini karşılayacak biçimdeki desteği karşı tarafa vermeye çalıştığını söyleyebiliriz. Umarım bu görüşü aklınızdan hiç çıkarmazsınız. Bu bilgiyi kullanmak binlerce ilişkinin neredeyse bir gecede inanılmaz derecede değişmesine neden olmuştur. Bundan sonraki bölümde erkeklerle kadınların temel duygusal gereksinimlerinin farklarını daha derinlemesine inceleyeceğiz.