Öykücülüğümüzün Kısa Tarihi Ve Memduh Şevket Esendal

Mehmet Güler


Yüz yılı aşan öykücülük serüvenimizde bir Memduh Şevket Esendal çınarı varsa, bu çınar öykü ormanının ulu ve yeşil ağacı olarak kalacaksa, bundaki gizi, o ustanın halk değerlerine yaslanmasında aramak gerekir.

GELENEKSEL anlatı türlerini saymazsak, öykü birçok yazınsal tür gibi bize Batı’dan geldi. Tanzimat döneminde çeviri ile başlayan öykünün ilk yazılı örneği Aziz Efendi’nin Muhayyeiat’ıdır(1798). Masal geleneğinin anlatı özelliklerini taşıyan bu yapıt, cinler, periler, doğaötesi güçlerle ilgili konuları ele alır. Bunu Ahmed Mithat Efendi’nin Letaifi Rivayat'ı (1870) izler. Bunda da Meddah hikayelerinin anlatım özellikleri görülür.

Batı öykülerine benzeyen ilk kitap Samipaşazade Sezai’nin Küçük Şeyler’idir (1892). Doğu öykülerinde görülen doğaüstü güçler yerine, Batı yazınında görünen günlük olaylar anlatılır bu kitapta. Anadolu’nun sorunlarına açık ilk öykü yapıtı Nabizade Nazım’ın Karabibik kitabıdır (1890).

Servetifünun döneminin öykücülüğü daha bir gerçekçi, bireyin sorunlarına dönük, günlük yaşama daha yakın, “gerçekçi”dir. Bu dönemin en büyük ustası Halit Ziya’dır. Milli edebiyat döneminin en önemli öykücüsü ise Ömer Seyfettin’dir. Ömer Seyfettin’in öykülerinin geniş kitlelerce sevilmesinin nedeni, konularının halkın yaşamından ve ulusal duyarlıklarından almış olması ve dilindeki yalınlıktır.

Modern öykücülüğün kilometre taşlarından Ömer Seyfettin’le Sait Faik arasına önemli bir işaret daha koymak gerektiğinde, buraya girecek bir öykücümüz vardır ki, o da Memduh Şevket Esendal’dır (1883-1952).

Memduh Şevket Esendal, önemli bir eğitim görmemiş, ama önemli görevlerde bulunmuş birisi. ittihat ve Terakki Fırkası’nın üyesi olmuş, I. Dünya Savaşı’na katılmış, sendika niteliğindeki Esnaf Odaları’nı kurmuş, işçilere sosyal hakları için destek vermiş, çeşitli ülkelerde büyükelçilikler yapmış, milletvekili olmuş, CHP’nin genel sekreterliğini yapmış, biri İttihat ve Terakki döneminde, biri de cumhuriyetin ilanından sonra (1926’da İzmir Suikastine karışmaktan dolayı) olmak üzere iki kez idamla yargılanmış, ölümlerden dönmüştür.

Böylesine yoğun bir yaşam sürmesine, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını, cumhuriyetin kuruluşunu görmesine karşın öykülerinde yaşamıyla ilgili canlı sahneleri fazlaca göremeyiz. Doğrudan, bire bir anlatımlar yoktur onun öykü ve romanlarında. Dolaylı yansımalar vardır. Bu durum ürünlerini belgesel ve politik çizgiden uzaklaştırır, kurgusal kılar. Bir başka söyleyişle özgünleştirir onu. Geniş zaman açısından baktığımızda, bu durum yazar için bir kayıp değil, kazançtır. Her şeyden önce anıların, günübirlik politikaların kabalığından kurtarmıştır ürünlerini. Yapıtlarını yaşamın içinden süzen bir Memduh Şevket Esendal çıkaracaktır karşımıza.

Son yıllarda Memduh Şevket Esendal üzerine çok şeyler yazılmaya, söylenmeye başlandı. Birtakım sanat dergileri onunla ilgili özel sayılar düzenledi. Açık oturumlara konu oldu. Hemen belirtelim ki bu durum bir yazar ve onun temsil ettiği sanat dalı için sevindirici. Bazı yazarlar politik kaygılarla, yerel yönetimlerin heMemduh Şevket Esendalrilik ilişkileriyle ya da adına konan ödüllerle gündeme gelirken, Memduh Şevket Esendal’nin tüm bunlardan bağımsız kalarak ilgi odağı olması onun yazarlık gücünü kanıtlar. Bir yazarın zaman karşısında aşınmadan ayakta kalması olarak değerlendirilir böylesi durum. Yazılı ürünlerle fazlaca haşır neşir olmamış toplumların belleksiz, hele hele sanata karşı ilgisiz olduğu söylenip durur. Türk toplumu böylesi toplumlardan biri olarak kabul edilir. Belleksiz kabul edilen toplum, zaman denen o soyut süreçte büyükleri küçüklerden, “orijinal olanları gariplerden”, kalıcıları geçicilerden ayırarak bir yere doğru yol alıyorsa, o toplum adına iyi şeyler de oluyor demektir.

Son yıllarda kendi kendini gündeme getiren Memduh Şevket Esendal adına yazılıp çizilenler, bu önemli yazanınız için ne yazık ki yeterli değil. Küçük oylumlu, kıyıdan köşeden yapılan çiziştirmelerle verimli bir yazarı anlatmak olanaksız. Doğru bir mantıkla, biliMemduh Şevket Esendall yöntemlerle geniş oylumlu incelemeleri çoktan hak etti o.

Memduh Şevket Esendal’ı en iyi anlamanın birinci yolu onun yapıtlarını okuyup özüMemduh Şevket Esendalmekse, ikinci yol da onun hakkında yazılıp söylenenleri toplu halde görmek, bunlardan bir bileşke çıkarmaktır. Bu konuda çok ayrıntılı bir derleme olmasa da, bazı yazarların Memduh Şevket Esendal için söylediklerinden çarpıcı olan alıntılar sunmak İstiyorum :

“Memduh Şevket Esendal’nin hikayeleri ilkin dili ve halk arasından seçtiği canlı tipleriyle ilgi uyandırır; anlatım tarzı ve teknik açısından, bazen Maupassant’ı, bazen de Çehov’u hatırlatır. (...) insanlara yaşama ümidi ve neşe vermek” başlıca amacıdır. ‘Zaten, toplum olarak refah içinde yaşamıyoruz’ diyen sanatçı, kötü şeylerden bahsetmeyi, insanları bir ‘havana koyup ezmeye’ benzetir. Halbuki ‘Okudukları şeyler, insanlara umut ve neşe vermeli, yaşama sevinci vermelidir. Memduh Şevket Esendal’nin hikayelerindeki olaylar oldukça sıradandır, hatta bunlara olay demek de imkansızdır. Onun için önemli olan, bu sıradan şeylerin anlatımı değil, bunların ötesinde, hikayenin bütünselliğidir.” (İ. Güven Kaya, Thema Larus, 6. Cilt)

“Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Yakup Kadri geçiş döneminin insanlarını anlattılar. Sabahattin Ali, Sait Fa ik emekçi İnsanlara yöneldiler. Esendal’ın insanları çoğunluk “günlük yaşamlarının olağan ilişkileri içinde”, olağanüstü olay ve gerilim yoktur. Yergi havası yaratmışsa kendisi de bıyık altından gülüyor, hüznünü ise saklıyor gibidir. Yaşadığı siyasi çevreden ve insanlardan izler yoktur. Şairleşmez. Araya girmeler görülür. Sohbet biçimlerine başvurur. Günlük dile egemendir.” (Şükran Kurdakul, Çağdaş Türk Edebiyatı Antolojisi)

“Memduh Şevket Esendal, pek çok öyküsünde arka planda sevimli bir masal anlatıcısı olarak okuyucuya kendisini hissettirir.” (Bahriye Çeri, “Üçüncü Öyküler”, S : 3)

“Memduh Şevket Esendal’nin sürçmeyen bir dili var. Amacı, hikayelerini herkesin diliyle yazmak.”(Necati Mert, “Üçüncü Öyküler”, S : 3)

“Memduh Şevket Esendal, öykülerinde karşılıklı konuşmalara büyük ölçüde yer vermekte ve kullandığı bu yöntem aracılığıyla, ‘Yobazlığı, sosyete kadınlarının rahatlık düşkünlüğünü, korkuya yatkın tembel memur ahlakını, sorumsuzluğu, ülküsüz zevk arayıcılığını, emeksiz geçimlerini’ alayla yermektedir. Bu karşılıklı konuşmaların her birinin de kendine özgü, ayrı ve dinamik bir yapısı ve düzeni vardır.” (Aysu Erden, “Üçüncü Öyküler”, S : 3)

“Halkı ezen bürokrasinin kusurlarını yansıtır. Hikayelerinin büyük çoğunluğu ya monolog, ya kısa konuşmalarla süren kalabalık bir diyalog yapısındadır; hiçbir değişiklik yapılmadan hemen oyun olarak sahnelenebilir. (...) Bugün artık edebiyatımızda yerleşmeye başlayan bir dilin, konuşma diline dayanan yeni yazı dilinin öncülüğünü yapmıştır. Halkın dilini ve yaşayışını çok iyi bilmesinin bu başarıda büyük hissesi vardır. (Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Roman)

“Hikayelerinin pek çoğunu kişilerin konuşmaları üzerine kuran yazar, bu teknikten yararlanarak, halkın konuşmasını büyük bir ustalıkla yazıya geçirmiştir.” (Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikaye ve Roman)

“Ele aldığı konular, kişiler, sorunlar çeşitlilik gösterir. Önemli olan, sıradan insanların günlük yaşamıdır. İşlediği başlıca izlek : ev içi yaşamı, aile ilişkileri, kahve ve mahalle ortamı, köylüler. Edebiyata katı sınıf ilişkileriyle yaklaşmaz. Olaylara ve kişilere önyargısız yaklaşır. Yapıtlarının belirgin özelliği yalınlıktır.” (Ana Britannica)

“Çoğul öykünün kurucusu. Ömer Seyfettin öykücülüğü karşısında bir yenilikçidir. Yenilikçiliği öykülerinde kullandığı dildir. Dil, ilk kez, yapay bir edebiyat dili olmaktan kurtarılmış, yalın söyleyişle, gündelik konuşmadan yararlanarak hem özgün, hem de çok geçerli bir temele oturmuştur.” (Selim İleri, “TD Türk Öykücülüğü Özel Sayısı”, Temmuz 1975 )

“Memduh Şevket Esendal, hikayelerinde gözlemcidir. Oldukça açık, yalın bir anlatımı vardır. Gereksiz sözden olabildiği kadar kaçınır. Bir oyun yazarının kişileri tanımlaması gibi kısa cümlelerle bir kişiliği belirtir. Bu kısacık cümlelerde kimi zaman fiil bile yok. Bu yalın anlatımda bir duygusal incelik sezilir. Doğaya olsun, insanlara olsun sevgiyle bakmanın inceliği bu.” (Memnune Yapar-Uğur Çınaroğlu, Edebi Metinler 2)

Memduh Şevket Esendal’nin öykü ve romancılığı üzerine söylenen sözlere baktığımızda, hemen herkesin birleştikleri ortak noktalar var. Bu ortak noktalan şu başlıklarda toplamak olası :

•        Konularını halkın içinden, kahramanlarını sıradan insanlar arasından seçmiştir.

•        Dili yalındır.

•        Bir diyalog ustasıdır.

•        Mizah öğelerine yer verir.

•        Öykülerinde bitmemiş bir hava vardır; yani uçları açık öykülerdir.

•        Olay öyküsünden çok durum (kesit) öyküsü yazmıştır.

Yukarıda somutladığımız özelliklerin hiçbiri çağdaş öykü için kayıp değildir.

Hemen hepsi bugünkü modern öykünün ulaşmaya çalıştığı değerlerdir. Önünde öykü birikimi olmamasına karşın, yıllar önce Memduh Şevket Esendal’nin öykülerini bu değerler üzerine oturtması onun bir öykü ustası olduğunu kanıtlar.

Memduh Şevket Esendal’nin dilindeki yalınlığın bir halk adamı olmasından kaynaklandığını sanıyorum. Halkımız da konuşurken kısa, yalın konuşur. Süslemez, kestirmeden söyleyiverir. Memduh Şevket Esendal şairanelikten kaçınır. Bu kısa, yalın öykülerin bir kısmından örnekler verelim :

“Sayın Bay,

Dün Behiye geldi. Yazdığınız kağıdı getirdi. Ağızdan buyurduklarınızı da anlatmaya çalıştı. Kağıdı okudum. Söylediği sözleri de dinledim. (...) Hayri’nin işleri arttı. Alım satırına başladılar. Hayri’ye bir arkadaş, başlarına da bu Aziz Tokdoğmuş gibi sarhoşun birini yolladılar.” (“Bir Kadının Mektubu”)

“Ben feministim, feminis... dedi.

Sonra arkalarından gelen Selim Bey’i görüp seslerini kestiler, yol verdiler.

Selim Bey geçti gitti, ama, bu “feminist” sözü aklına takıldı. Çokça kullanılan bir söz. Manası ne olsa gerek?” (“Feminist”)

“Alay hekimi, ellilik, irice gövdeli, kumlu kalın sesli, baba bir adam.” (“Seni Kahve Paklar”)

“Büyük mağaza aslında kolaylık. Bütün ihtiyacını tek yerden karşılıyorsun. Dükkan dükkan gezmiyorsun. Vakitten, ayrıca hizmetten tasarruf. (“Gödeli Mehmet”)

“Temmuz, öğle vakti. Komşuda bir kadın sesi... Nereye bağırdığı anlaşılmıyor. Belki çocuğuna haykırıyor. Müezzinin duvarlarından tahtaboşa bir kedi atladı. Birkaç ev ötede bir tavuk gıdaklıyor, bir horoz ona yardım ediyor, sanki dem tutuyor.” (“Hayat Ne Tatlı”)

“Birkaç günlük bir yürüyüşten sonra yorgun düştüm. Ağrılarım yeniden başladı. Beni sağlık evine bıraktılar.” (“Celile”)

“Haşmet Gülkokan, gün olur ki evine sular karardıktan, ışıklar yandıktan, geceden de biraz geçtikten sonra varabilir, acele etmez, ağırdan alır.” (“Haşmet Gülkokan”)

Memduh Şevket Esendal’nin zaman zaman uzun cümleler kurduğunu da görüyoruz. Ama bu cümlelerin hiçbiri başıyla sonu arasındaki ilgiyi kaybedilecek kadar uzun ve karışık değil. Çoğunlukla sıralı cümleler bunlar; yan cümleciklerin sonuna birer çekimli fiil konarak .rahatlıkla basit cümle durumuna getirilebilirler.

Bu örnekleri çoğalttığımızda görürüz ki, gerçekten de yazar kısa cümlelere, yalın anlatıma, az söze değer veriyor. Yazar olarak zaman zaman araya giriyor. Öykü birinci tekil kişinin ağzından anlatılırken bir de bakıyorsunuz ki özneyi değiştiriyor, üçüncü tekil kişiye kaydırıyor. Sık sık filsiz cümleler kullanıyor. Öykülerinin sonu şaşırtıcı değil, ille de yakınlaştırmak gerekirse, Maupassant’dan çok Çehov’a benziyor. ilerde durum (kesit) öyküleriyle yücelecek olan Sait Faik’in ya da bir diyalog ustası olacak olan Orhan Kemal’in yol açıcısı olduğunu da söyleyebiliriz ona.

Memduh Şevket Esendal, dilimizin anlaşılmasına da omuz vermiş bir yazar. Oğluna yazdığı bir mektupta, “Ben gittikçe Türkçeleşiyorum” diyor. Yazı dilimizin konuşma dilimiz gibi yalınlaşmasını İstiyor. Öykülerindeki yalın diliyle büyük ölçüde katkıda da bulunuyor buna. Ürünlerini ideolojik sloganlara boğmadan, popülizmin açmazlarına düşürmeden halklaştırıyor. Konusuyla, kurgusuyla, tiplemeleriyle, diliyle zengin halk kaynaklarından beslediği içindir ki onun öyküleri bunca zaman sonra da ayakta. Arada basit, şematik öyküler yazmış olsa da, çoğunlukla usta işidir onun ürünleri.

Yüz yılı aşan öykücülük serüvenimizde bir Memduh Şevket Esendal çınarı varsa, bu çınar öykü ormanının ulu ve yeşil ağacı olarak kalacaksa, bundaki gizi, o ustanın halk değerlerine yaslanmasında aramak gerekir. Öykücülüğümüzün şimdilerde bile ne çok Memduh Şevket Esendal’a gereksinimi var.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

Edebiyat

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült