Kafka’nın eserinin “dindışı aydınlatma” gücü kuşkusuz ki bu eserin yirminci
yüzyıl kültürü üzerindeki olağandışı etkisinin nedenlerinden biridir. George
Steiner, her zamanki keskin görüşüyle, Dava üzerine ama aslında Kafka’nın
diğer yazıları için de geçerli olan bir yorumunda şunu saptamıştı: “Bu kısa
roman, herhangi bir edebiyat klasiğinin önemiyle kıyaslanamayacak bir önem
kazandı. Bütün yüzyıl boyunca kendimizi kendiliğinden Dava’da bulduk ve ona
gönderme yaptık. Onu okumamış, tiyatrodaki, sinemadaki ya da televizyondaki
yorumlarını bile görmemiş olan, ama buna rağmen ana hatlarını ve durumlarını
bilenlerin sayısı çoktur. [...] Kafka bir sıfat oldu. Yüzden fazla dilde
“Kafkaesk” sanı çağımızın ana imgeleriyle, insanlık dışılık ve saçmalık
sabitleriyle birlikte anılıyor.”
Romanın bazı kişilikleri sıfat biçiminde gündelik dile girdi: Rüzgar değirmenlerine musallat olan kimiler “Don Kişotvari”dirler, fazla tereddüt geçiren bir başkası Hamletvari”dir. Daha ender olarak da yazar adı anılır: Cehennemi bir sahne için “Dantevari”, hakikati bozan bir dil için “Orwelci.” Franz Kafka’nın durumu da böyledir:
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çoğu dilde onun eserlerinden esinlenen yeni bir sıfat oluştu: Fransızcada kafkaıen, Almancada kafkaesk, İngilizcede kafkaesque, Portekizcede kafkiano. 1936 yılında “kusursuz Kafka durumu”ndan ilk söz eden Malcolm Lowry’dir, ama sıfat 1947 yılında, “çıkışsız Kafkaesk kabus (a kafkaesque nightmare of blind alleys)”tan söz eden New Yorker dergisindeki bir makalede ortaya çıkar.
Sözlüklere ve ansiklopedilere girmiş olan bu terimi tarif etmek güç değildir: “Baskıcı atmosfer”e (Robert); “kişisellikten çıkmış uğursuz güçlerin insanlararası ilişkileri denetlediği” “kabus gibi bir dünya”ya (Twentieth Century Words, Oxford, 1999); “esrarengiz, kaygılandırıcı (unheimlich) ve tehditkar” (Duden) bir duruma; “yönünü şaşırmış bireyin kaybolduğu” labirent biçiminde “bürokratik ve totaliter, dolambaçlı yöntemlerle birlikte, saçma ve şizofrenik olarak rasyonel bir örgütlenme”ye (Penguin Encyclopedia, 2003) gönderme yapar. [267] Sözlüklerin çoğu bu sıfatın yaygın kullanımında temel olan ironik boyutu ihmal ederek karanlık, uğursuz yana vurgu yaparlar. Gerçekten de, “Kafkaesk durum”, bürokratik kurumların gündelik işleyişi içindeki gülünç saçmalıktan “idari” iktidarın en ölümcül tezahürlerine dek varan bir deneyim yelpazesini tanımlamaktadır. Bu deyimin gündelik dilde kütlesel dağılımı, Kafka okurlarının büyük bölümünün yanılmadıklarını ve eserinin evrensel ve eleştirel kapsamını sezgisel olarak kavradıklarını göstermektedir:
Bürokratik kabusa karşı çıkış ve Andre Breton’un tanımladığı anlamda kara mizah yoluyla yıkıcılık-tinin başına buyruk bir isyanı.
“Kafkaesk” sözcüğünün gündelik dile girmesinde hiç tesadüf yoktur: Toplum bilimlerinin görmezden gelmeye çalıştıkları ama yerine koyacak makul bir kavramlarının da olmadığı gerçekliğin bir yanını belirtmektedir: sıradan insanlar tarafından yaşandığı haliyle bürokratik şeyleşmenin saçmalığı ve baskısı. Aslında sosyoloji ya da hukuksal bilimsel genellikle bürokratik ve yasal makineyi, “işlevsel” ya da “işlevsiz” niteliği üzerinde, “araçsal rasyonelliği” üzerinde durarak “içerden” ya da devletin veya sermayenin seçkinlerine kıyasla incelemekle sınırlanmışlardır.
Eski gerçeküstücü Michel Carrouges’in basiretli bakışıyla belirttiği gibi, “Kafka hukukçuların, kanundaki şeylerin nedenini niçinini anladıklarını düşünen bu eğitimli ve iyi yetiştirilmiş insanların mesleki bakış açısını bir yana bırakır. Tersine, onları ve kanunu, anlamadan boyun eğen köleleştirilmiş sefiller kitlesinin bakış açısından ele alır. Ama o Kafka olarak kaldığından, genellikle naif bu cehaleti, ıstırap ve mizah dolu, esrar ve açık seçiklik dolu yüksek bir ironi düzeyine çıkartır. Hukukun bilgisinde insan cehaleti olarak var olan her şey ile kölelerin cehaletinde insan bilgisi olarak varolan her şeyi gözler önüne serer.” Bu yalnızca hukuk kuramlarına değil, Kafka’nın evreninde “sefiller kitlesi”ni ele geçiren hiyerarşik ve bürokratik makinelerin bütününe uygulanır.
“Kafkaesk” kelimesinin anlamı üzerine en iyi tartışmalardan biri Çek yazar Milan Kundera’nın 1986’da yayımlanan bir denemesinde bulunur. Kundera’ya göre bu terim “başka hiçbir kelimenin kavrama imkanı tanımadığı ve ne politika biliminin ne sosyolojinin ne psikolojinin bize anahtar sağladığı” durumları belirtir. Belli başlı özellikleri şunlardır: 1) Bireylerin ne kaçabilecekleri ne de anlayabilecekleri, labirent biçiminde devasa ve biricik bir kurumdan ibaret bir dünya. 2) Bu Kafkaesk dünyada bürokratik dosya asıl gerçekliği oluştururken, insanların fiziksel varlığı bu dosyadaki bir fişin gölgesinden başka bir şey değildir. 3) Sanıklar neyle suçlandıklarını bilmediklerinden, “kendi kendini suçlama” makinesi çalıştırılır.
Kundera’nın bu Kafkaesk dünyayı Çekoslovakya’daki Stalinci bürokrasi deneyiminden yola çıkarak yorumlama eğiliminde olması anlaşılır bir durumdur elbette. Ama yine de “demokratik denen toplumun da kişisellikten çıkartan ve bürokratikleştiren süreci tanıdığı; bütün gezegenin bu sürecin parçası haline geldiği” onun tarafından da onaylanır. Ben de şunu ekleyebilirim ki, daha Kafka’nın döneminde başlamış bir süreçtir bu. Benim Kundera’ya tek itirazım, Kafkaesk gerçekliği “insanlık durumu”nun bir çehresi, “insanın ve [...] ona neredeyse ebedi bir şekilde eşlik eden dünyasının temel bir olasılığı” olarak görme eğilimidir.[273] Romanlarda metinsel temel bulamayan ve yazılarının olağandışı eleştirel ve yıkıcı gücünü etkisiz kılma riski taşıyan bu türden argümana Adorno daha önce cevap vermişti.
Sonuç olarak, Kafka, terimin alışıldık anlamıyla “gerçekçi” bir yazar olmaktan çok daha fazlasıdır. Eserlerinde gösterdiği şey yalnızca “nesnel gerçeklik” değil, daha önemli bir şeydir: öznel bir deneyim, “aygıtlar”la karşı karşıya kalan bireylerin deneyimidir. Kafka’nın romanları mağlupların bakış açısından yazılmıştır, bürokratik makinenin “rasyonel” ve “kişisellikten sıyrılmış” çarklıları arasında öğütülenlerin bakış açısındandır. Walter Benjamin’den aktarırsak, Kafka’nın eserleri modern hukuk ve devlet iktidarının fazlasıyla teskin edici imgesini ters yönde çiziktirir.
“Kafkaesk” sıfatının gücü öyledir ki, bizzat bürokrasi kavramını topyekun fanilerin gözünde çaresizce kirletmiştir. 1969 yılında Almanya’da yayımlanan bir Örgütlenme Sözlüğü şunu üzülerek saptamaktadır: “ ‘Bürokrasi’ sözcüğü birçok insanda hafif bir rahatsızlığa yol açmaktadır. Kavram, geçirimsizlik ve kaygılandırıcı yabancılık (unheimlichkeit) anlamında Kafkaesk çağrışımları fazlasıyla peşinden sürüklemektedir.”
Bürokrasi sosyologlarının en keskini olan Max Weber bürokrasiyi en rasyonel idare sistemi olarak, iktidarın uygulanışındaki rasyonelliğin en yüksek ifadesi olarak tanımlarken, Kafka bu sakatlanmış ve araçsal rasyonelliğin en kusursuz irrasyonelliğe nasıl yol açtığını göstermektedir. Kafka’nın romanlarında ortaya serilen “Kafkaesk” evren, Adorno ile Horkheimer’in eleştirel analizini yaptıkları aynı Aydınlanmanın Diyalektiği’nden kaynaklanmaktadır: Modern Batı uygarlığında rasyonelliğin tersine dönüşümü.
Metin dışı bölümdeki 2 ve 3. sayfalardaki fotoğraflar Berlien’deki Klaus Wagenbach arşivlerinden alınmıştır.