Aşk Şiiri İsteriz

Nurullah Ataç


Çok şairimiz var şimdi, dergiler şiirle dolu, hatta birinde, Kaynak ta, bundan birkaç ay önceye kadar yalnız şiir çıkıyordu. Vaı lık da bize her ay en aşağı on beş, yirmi şiir getiriyor. Biliyorum, dudak bükenler oluyor: “Bunlara da şair denir mi? Ne dediklerini bilmez delikanlılar!” diyorlar. Hangi çağ kendi şairlerinin değerini bilmiş, beğenmiş onları? Naci Efendi: “Erbab-i teaşur çoğalıp şair azaldı, Yok, öyle değil, şairin ancak adı kaldı” diye yakınır. Hiç şüphesiz 16. yüzyıl okuryazarları da dağlar gibi Baki’yi görmez, ondan önceki şairleri arayıp dururlardı.

Günümüz şairlerini yerecek değilim ben, çok olmasına da seviniyorum, içlerinde iyileri, dünküleri aratmayacak kadar iyileri var. Ötekilere gelince... Onlar da sağ olsun! Yarının büyük şair diye anacağı mutlu insan belki de onlardan biridir. Hayır, yerecek değilim günümüzün şairlerini... Ama, nasıl söyleyeyim? Bir eksiklik duyuyorum. Aşk şiiri yazmıyorlar. Destanlar düzüyorlar, yurdun köşesini bucağını anlatıyorlar, kimi de dertlerimizi deşiyor, yoksulların çektiklerini söylüyor. Şairin toplumda bir ödevi varmış, yurttaşları uyandırması, onlara doğruyu öğretmesi gerekmiş. İyi, karışmıyorum bu işe, gönülleri neyi dilerse ondan açsınlar, vezinli kafiyeli, yahut vezinsiz kafiyesiz şiirlerle dünyayı düzelteceklerini sansınlar, kendilerini avuturlar, bu arada birkaç da güzel şekil yaratmış olurlar. “Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş...” Hepsi iyi, iyi ya, ne olur? Biraz da aşktan, sevdadan açsınlar.

Bilirim bugünkü günde aşk şiiri yazmanın kolay olmadığını. Bir konu ki yüzyıllar boyunca işlenmiş, batıklar onu söylemiş, doğulular onu söylemiş, hangi bahçeye bir bülbül gelmişse onu söylemiş. Günümüzün şairleri ise ciddi insanlar... Biraz da bıraksınlar o ciddiliği, biraz da uysunlar eskilere, bizi aşk şiirlerinden büsbütün yoksun komasınlar. Kendileri için iyi olmuyor. Biz ne de olsa aşkı duyuyoruz, aşık oluyoruz... Kendim için söylemiyorum, ben o yaşı çoktan geçirdim. Ama günümüzün de delikanlıları var, onlar seviyorlar, yanıyorlar, bu duygularını söyleyen şiirler arıyorlar. Bulamayınca boyunları bükülüyor. Eskilere dönüyorlar diyecektim, yazı ki onları da anlamıyorlar. Son on beş yirmi yıl içinde en çok satılan şiir kitabı hangisidir bilir misiniz? Sadettin Nüzhet Ergun’un topladığı Karacaoğlan koşmaları. Onları okuyanlar yalnız halk edebiyatı meraklıları mı? Elbette değil, o kadar halk edebiyatı meraklısı olur mu? Bence o şiirleri daha çok gençler, aşkı yeni tadan delikanlıları okuyor, gönüllerini saran duygunun yankılarını buluyorlar o şiirlerde.

Şairlerimiz düşünmeliler bunu, kendilerini okurlara beğendirmek, ün kazanmak istiyorlarsa aşk şiirlerini büsbütün bırakmasınlar. Yeni bir aşk şiir yazmak zormuş. Zor olsun, işin kolayım mı arıyor onlar? Günümüzün aşk Şiirini bulmağa çalışsınlar. Eski şairlerimiz Dede Efendi besteleri arasında okunacak şiirler yazdıkları gibi onlar da Armstrong’un Jazz musikisi arasında okunacak şiirleri yazsınlar. Geçenlerde Victor Hugo’nun şiirlerini okuyordum. Çok büyük şairdir Hugo, kendisinden önce sevilene benzemeyen bir şiir yaratmış, sevdirmiş onu, şiirlerinin çoğu yaşadığı günlerin olayları üzerinedir; toplum yönetimi için düşündüklerini de şiirlerinde söylemiş, yaymağa çalışmış. Ne de yaman yergicidir! Napoleon için yazdığı taşlamalar yüzyıllar boyunca okunacaktır. Hepsini okurken yeniden hayran oldum. Ama, doğrusu, şöyle içimden sarmadı, sarsmadı onlar beni. Bütün o güzel mısralara bir eskilik çökmüş. İnsana: III. Napoleon iyi bir hakan değilmiş, kendini beğenmişin biriymiş, ülkeyi iyi yönetememiş, 1870 felaketine sürüklemiş... Peki ama, bundan bana ne? Geçmiş şeyler bunlar, pek eski, beni ilgilendirmiyor” dedirtiyor. Victor Hugo’dan sonra daha eski şairlerin, örneğin Ronsard’ın, Fuzûli’nin kitabını açıyorsunuz, iş değişiveriyor, onlar sarıyor, sarsıyor sizi, çünkü aşkı söylüyorlar, bize insanoğlunun yüzyıllarla değişmez duygusunu söylüyorlar. Bizim genç şairlerimiz de bunu biraz düşünseler iyi edecekler. Hani bir şiiri vardır Tevfik Fikret’in, “Zeka, tefelsüfe maildi, muttasıl düşünür diye başlar: "... Zekanın da Günün birinde bütün sanihatı yoklanacak, Ve hep o felsefe hülyaları miyanında Hayatının kalacaktır yegane mah asali- Hayal-ü his ile mali güzide bir gazeli diye biter, güzel bir şiir değildir, Tevfik Fikret iyi söyleyememiş ama doğru söylüyor. Bütün o hikmetlerle, büyük büyük düşüncelerle dolu şiirler unutulur, küçük bir aşk şiiri gönüllerde yer eder.

Yalnız şairler değil, hikayeciler de aşk konusundan çekiniyorlar. Bayağı oluyormuş, okuyanların duygularını okşuyormuş da öyle beğeniliyormuş, daha birtakım lakırdılar. Hikaye, roman bize insanoğlunu anlatır. Geçenlerde Princesse Bilbesco’nun bir yazısını okudum, edebiyat için “la Science des passinos” (tutkular bilimi) diyordu. Bir insanın türlü tutkular etkisindeki durumunu, tepkilerini en iyi belirten de aşk değil midir? Kahramanların aşkı, korkakların aşkı, pintilerin aşkı... Aşk bizim, o tutkular elindeki insanları daha iyi anlamamıza hizmet eder. Eskilerin bütün romanlarının, tiyatro eserlerinin hep aşk konusu çevresinde geçmesi de elbette bunun içindir. Harpagon bir hasistir, hasisliği en çok aşkı arasında belli olur. Julien Sorel gözleri yukarıda bir delikanlıdır, bu tutkusu aşk içinde daha iyi gözükür.

Bir de şu var: aşk her insanda bulunan bir duygudur, demek ki bizim başkalarını anlamamıza hizmet eder, herhangi gerçek bir insanın, yahut bir roman, tiyatro kişisinin aşık olduğunu öğrenince onunla daha çok ilgileniriz, öteki tutkularını da daha iyi sezer, daha iyi anlarız. Sevmeyen, aşık olmayan insanın bir yanı eksiktir, onun için onunla ilgilenemeyiz. Şairlerimiz gibi hikayecilerimiz, romancılarımız da bunu düşünmelidirler. Bize toplumun durumunu mu söylemek istiyorlar? Birtakım insanların sevinçlerini, üzüntülerini mi göstermek istiyorlar? Bunları bir aşk hikayesi arasında göstersinler. Aşk, yazılarının başlıca konusu olsun demiyorum, ama yazılarında onu büsbütün unutmasınlar, yoksa yarattıkları insanların gerçekten yaşadıklarına bizi inandıramıyorlar.

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

Edebiyat

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült