Altını Çizdiklerim ve Not Ettiklerim

Murat Mehmet Uğurlu


Okumayı önermeyen yok gibidir. Herkes dünya görüşü, elinden geçen kitaplar, duydukları vb. doğrultusunda okuma listeleri önerir.
Kimi yazılar ilk satırdan itibaren alırlar içine bizi, bir solukta okutur kendini. Kimileri keçiboynuzu misali uğraştırır da uğraştırır.
Okuma biçimleri de farklı farklıdır.
Önemsediğimiz satırların altını çizmek ve not tutmak birçoğumuz için okumak kadar önemlidir.
Satır altlarını çizmeyi onaylar kadar, yasaklayanlar, uygun bulmayanlar da var. Seçim elbette okuyucunun. Kolayına ve yaptığı işe, okuma amacına göre birini seçer.
Okurken, mutlaka defter ve kalem bulunur elimde. Üşenirsem çizerim satır altlarını, çok önemsersem mutlaka yazarım.
Çizme konusundaki her iki tezinde haklı oldukları yanları gözden uzak tutmamak gerek.
Satırları işaretlenmenin yanlışlığını vurgulayanlar, orasını burasını çiziktirerek kitaba yazık edildiğini;
altı çizili yazıların, okuyanları koşullandıracağı, yönlendireceği, yazıya ilişkin peşin hükümler yaratacağı ve okuma sonunda metinden çıkarılacak değerlendirmeleri, karar verme özgürlüğünü zedeleyeceği savlanmaktadır...
Her iki görüşün de doğru ve haklı yanları vardır. Her satırın altını çizerken bu serzenişi anımsarım ama yine de çizerim. Çünkü, çizmek, not etmekten daha kolaydır.
Okumalarda önsözün okunup okunmaması üzerine de farklı öneriler aldım. Okunmalı diyenler, kitabın içeriğini bilmenin okumayı ve anlaşılmayı kolaylaştıracağını vurgularlar. Okunmamasında ısrar edenler, ön fikir alınınca yorum, objektiflik, sürükleyicilik ve kitabın büyüsü vb. kaybolur, okumayı amacından uzaklaştırırı savunmaktadırlar.
Bu tartışmalar elbette sürüp gidecektir. Ben, bu yazımda, sizlerle altını çizdiklerim ve, not ettiklerimi paylaşmayı deneyeceğim.”

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (1982)
“Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedi varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;”
Hikmet ÖZDEMİR’den
“2 Numaralı Tekalif-i Milliye Emri
Ankara, 7 Ağustos 1921
Madde 1: Ordu giyim ve donatımının genişçe sağlanması için aşağıdaki önlemler alınacaktır.
...
Her ilçede bulunan hane sayısınca, birer takım çamaşır, birer çift çorap ve çarığın en son 10 EYLÜL 1921 gününe kadar hazırlanması ve komisyonlar ambarlarına verilmesi zorunludur. Örnek olarak, 10 bin hane bir ilçe, kesinlikle 10 bin çarık ve çorap verecektir.
(b) Pek yoksul hanenin bu bağıştan ayrı tutulması ve yoksulun payının başka bir varlıklıya yüklenmesi, toplama ve bağış alan komisyonun görevidir.”
Hıfzı TOPUZ
“Fakat bu hikaye henüz bitmemişti.Yunanistan halkı kendisini bu maceraya sürükleyen insanlardan hesap soracaktı. Memleket karışıklı içindeydi. Anadolu harbine sebep olanlar kurşuna dizildiler.”
15.Eylül.1997- Hüsamettin KAVİ
“Siyaseti köylüler belirliyor....Hala Türkiye’nin siyasi çizgisini kırsal kesimdeki yaşayan insanlar belirliyor. Çünkü bugün gayri safi milli hasılanın yüzde 14’ünü alan bu kesimin toplam nüfus içindeki payı yüzde 45. Siz onlarla son günlerde de olduğu gibi taban fiyatları kanalıyla birebir ilişki kuruyorsanız, onları ikna edebiliyorsunuz.”
Prof.Dr. Kenan BULUTOĞLU
“Bu öykü, bugünün Japonya’sında da toplumsal gerçekliğini sürdürüyor. Tefeciler (bunlara Japonlar ‘sarakin’ diyor) son yıllarda ticaretlerini olağanüstü artırarak, kanser hücresi gibi toplumun içine yayılmıştır. Borcunu ödemeyenlerin bireysel ya da ailece intiharları bir salgın halini almıştır. Sadece 1983’de 400 kişi borca batıp intihar etmiştir.”
Ahmet ALTAN
“Baudelaire’in bir şiiri vardır. Albatros havalandığı zaman çok güçlüdür ama Baudelaire şunu anlatır, o bir geminin güvertesine indiği zaman, biraz şaşkındır, insanlar onu pipolarıyla iterler, onunla alay ederler. Yazıyla yaşayan insanlar, diğer insanlar içinde biraz Albatros gibidir. Ama o havalandığı zaman hiçbirimizin yapamadığı şeyi yapar.”
Kazım KARABEKİR
“Ayrıca iki bölümde yüz ebe yetiştirdim. Kız çocuklarını da Ana mektebinde çocuk bakımı ve ev işleri öğreterek aile sahibi yaptık. Veya yüksek aileler yanında işe koyduk...
Şark zaferinden sonra Sarıkamış’ı bir çocuklar kasabası haline getirdim...
İbret yeri, aynı zamanda konferans salonu. Müze (çocuklara tedrici olarak hazırlattım. Her varlığın iptidai şekli ile son tekamül etmiş vaziyetini gösterir.) Müzik mektebi, muhtelif kurslar (Elektrikçilik, Sinemacılık, Fotoğrafçılık, Spor Kulübü (Avcılık, atıcılık, binicilik, uzun yürüyüş), Okuma salonu, okuma bilmeyenlere mektup yazma merkezi, bir gazete, sinema ve film kulübü.”
“Atina’da halk dükkanları kapatarak ‘kahrolsun harp’ diye gösteriler yapıyordu.”
“23-24 Temmuz gece yarısı, Şahin vapurumuz Nevreşişki’den Rusların gönderdiği yirmi iki tayyareyi Trabzon’a getirdi. Derhal Garb Cephesi emrine gönderdim ve Başkumandanlık Erkanı Harbiye Reisliği ve Garb Cephesi Kumandanlığına bildirdim.”
SABAH gazetesi, 30. Mayıs. 1996
“Ankara’ya Rağmen
Başkentte 6 ayı aşkın süredir bir hükümet yok ama piyasalar siyasi istikrarsızlıktan hiç etkilenmiyor.”
Milliyet, 12.Haziran.1996
“Varlık içinde yokluk...
Japonya’da kişi başına milli gelir 35 bin dolara ulaşıyor, ancak Tokyo’da yaklaşık 5 bin insan sokaklarda yaşıyor. Evsizlerin toplam sayısı 10 bini bulurken, her kış sokaklarda 500’ü aşkın insan ölüyor.”
Nereden aldığımı yazmamış olduğum şu notta da,
“Açık sınıf toplumu: Osmanlı, Çin v.ö doğu toplumları, Sınıflar arsında geçiş mümkün.
Kapalı sınıf toplumu: Sınıflar arası geçiş yok. Bu nedenle sınıflar arsı çatışma daha keskin ve doğuya karşı daha öncelikli bir savaşı getiriyor.”
Bilim Ütopya, Ekim-96
“İnsan aklı yaşamını sürdürebilmek için evrimleşmiştir. Bir başka deyişle, insan aklının tek amacı yaşamaktır. Darwin’in evrim teorisine göre bu amaca uygun davranmayanlar yok olacaktır.”
Guy SORMAN
“On yıl önce ekonomik sorunların kültürel boyutlarını küçümserdim. Ama bugün anladım ki, kültürel boyutlar çok önemli. Her kültür ve halkın farklılıklarını görüyorum. Tek bir politika herkese uygulanamaz.”
Duygu B. SEZER
“1992’de yüzde 52 ile zaten çok düşük olan katılım, dört sene sonra yüzde 50’ye düşmüştür. Diğer bir deyişle, vasat Amerikalı, seçimi belirgin oranda boykot etmiştir. Amerikalı yorumculara göre bunun nedeni vatandaşın siyasal sisteme olan güvenini yitirmiş olması, sistemden yabancılaşmasıdır.”
Atilla İLHAN, 10.Şubat.1953
“Sosyal Realizm’in elini ayağını düzeltmeye çalışıyorum. Oktay’a Mavi için bir yazı ilettim. Ataç’ın dersini verdim. Türk Sanatı’nın da. Mavi o yazıyı koymakta tereddüt ederse, Kaynak’a verecek. Yavaş yavaş öbürlerinin de dersini vereceğim.
Mustafa Kemal’i okudukça bu milletin yücelmesi için gerekli her şeyi söylemiş olduğunu görüyorum....Sosyal Realizm’i yüzde yüz Atatürkçü bir görüş olarak düzenlemeye uğraşıyorum”.
Josten GOARDER
“Bundan 4000 yıl kadar önce ilk Hint_Avrupalılar Kara Deniz’le Hazar Deniz’i etrafındaki bölgelerde yaşıyorlardı. Sonraları bu Hint-Avrupalı kavimler İran ve Hindistan’a ...Yunanistan, İtalya, İspanya, İngiltere, Fransa, İskandinavya, Doğu Avrupa, Rusya’ya göç ettiler.”
“Krallar başa geçmeden önce halk onları yağlardı. Bu yüzden de onlara yağlanmış anlamına “Mesih’ denirdi.”
Cemal YILDIRIM
“Eleştirel düşünmenin... asal diyebileceğimiz üç öğesi gözden kaçmamalıdır; bağımsız kafa disiplini, ölçülü kuşku, gerçeğe yönelik araştırma.”
Frıedrıch NİETZSCHE
“Evlilik: Var olandan daha üstününü yaratmak için iki kişinin istemidir derim. Evliliği, böyle bir istemi isteyecek olanların birbirine saygısı olarak kabul ediyorum.
İyi bir doğum olmadan, soyluluk olamaz. Yalnızca akıl, kişiyi soylulaştıramaz. Tresine, aklı soylu yapacak bir şey gerekir hep. Nedir peki, gerek olan? Kan...(Burada rütbe anlamında, ‘Lord’ gibi değil demek istediğim.)
Sağlam ana babadan iyi doğum oldu mu, üstün-insan formülündeki bundan sonra gelen şey ciddi bir okuldur.”
SPİNOZA
“Yahudilerin sağ kalmış olmasının başlıca nedeni, Hıristiyanların onlar için duymuş oldukları nefrettir. Kovuşturulmaları, soylarının sürmesi için gereken birliği ve dayanışmayı sağlamıştır onlara. Kovuşturulmamış olsalardı, Avrupalılarla evlenip karışabilselerdi ve her yerde çevrelerini alan çoğunlukların içinde boğulur giderlerdi. Bütün saçmalıklar bir yana bırakıldığı zaman, felsefi düşünüşlü bir Yahudi ile felsefi düşünüşlü Hıristiyan’ın barış ve işbirliği içinde yaşayacak kadar bir inançta birleşmemeleri için sebep yoktur.”
İlhami SOYSAL
“1815 tarihinde İngiltere Büyük Locası tarafından yapılan değişiklikle, ‘Belirli bir dine inanılması ve ölümden sonra ikinci bir yaşamın mevcudiyetine inanma ‘ zorunluluğu konulmuştur.”
Edmund Blair BOLLES
“Disiplinli ve hayal gücüne dayalı tazı kaleme almak, doğası gereği, kendine özgü bir yazınsal ses yaratır. Öyle olması gerekir; çünkü çoğumuzun aynı sesle konuşmasını sağlayan şey tekdüze kalıplar kullanmaktır. Kalıplardan uzaklaşan kişi ya sesini kesmeli, ya da benzeri olmayan bir ses geliştirmelidir. O halde, hayal gücüne dayalı yazıların, fikirleriyle birlikte yazarı da sayfalara taşıyan bir sese sahip olması kaçınılmazdır.”
“Herodotos, Nil Vadisi’nin bir göl olduğunu sanmıştı; ama değildi.”
“Asimov’un aynı anda üç ayrı proje üstünde çalıştığı, her biri için ayrı yazı makineleri kullandığı, bir makineden öbürüne tekerlekli koltukla gittiği söylenir.”
“ İşin ilginç yanı, Eddington’un bu araşmayı, Einstein’in savına inanmadığı için, kendi ölçümlerinin onun yanıldığını kanıtlayacağı umuduyla yapmış olmasıdır. Ancak tersine, Einstein’a bir telgraf çekerek bükülmenin, tam olarak, onun öngördüğü kadar olduğunu bildirdi.”
GALİLEO
“Her şeyi bilme şeklindeki bu kendini beğenmiş küstahlığın temeli hiçbir zaman hiçbir şeyi anlamamış olmaktan başka bir şey değildir. Bir kerecik de olsa, tek bir şeyi tam olarak anlama deneyimi olan ve bilginin nasıl elde edildiğini gerçekten duyumsamış olan kimse, kendisinin hiç anlamadığı, sonsuz sayıda başka hakikatlerin de var olduğunu fark eder.”
“ilkeler reddedilince tartışma yapılamaz.”
“Doğa son derece basit ve kolay bir şekilde gerçekleştiriyor; bizim için kavraması bile çok zor olan şeyleri o çok kolayca yapıyor.”
Herbert SPENCER
“Uygar olmayanların entelektüel özellikleri uygar olanların çocuklarında görülen özelliklerdir..”
Francis BACON
“Bir tapınakta asılı olan ve bir deniz kazasında kurtulan insanları tanrıya şükrederken gösteren bir resmi adama gösterip ona artık Tanrının gücünü kabul edip etmediğini sorarlar. O da ‘Evet ama dua ettikten sonra boğulanlar nerde ‘ diye sorar.”
“İnsan anlığı huzursuzdur; durup dinlenemez, hep ilerilere doğru atılır; ama boş yere. Bu nedenle de dünyanın bir sonu ya da sınırı olacağını aklımız almaz; hep ötelerde mutlaka bir şeyler olması gerektiğini düşünürüz.”
PASTHTU ata sözü; ilkbahar çoğalma, yaz terleme, sonbahar hastalık, kış yoksulluk”
Robert Kennedy DUNCAN
“Ancak,insanlar çocuktur ve her soru bir başkasına babalık yapar.”
“Doğa hiçbir zaman kapris yaparak bizi aşağılamaz;”
James WATSON
“Bu kuşkulardan birisi gökbilimci Tommy Gold’un ‘kusursuz kozmolojik ilke’ üzerindeki bir akşamüstü konferansından sonra Griffith’le bira içerken aklına geldi.”
“Birkaç gün sonra Cavendish çay kuyruğunda karşılaştılar....
Öğle yemeğinde Francis’in Chargaff’ın sonuçlarını doğru hatırladığını söyledim.
..Francis ve ben daha sonra John’un odasında içki için çağrılmıştık....Hemen saçım ve şivemle alay etmeye başladı, çünkü Chicagoluydum ve başka türlü davranmaya da hakkım yoktu.”
Walter SULLİVAN
“1919’da bir gün, Bragg yürüyüş ve bisiklet meraklısı olan Sydney Chapman’la yakındaki Deryshire tepelerinde yürüyüşe çıkmıştık. ...hareket eden anakaralar konusunda çok heyecanlıydı ve Bragg’le yürüyüşü sırasında teoriyi uzun uzun açıkladı.”
George SMOOT
“Bilimde bir etkiyi görmek istiyorsanız onu gördüğünüze kendinizi kandırmanız çok kolaylaşır. Richard Feynman’ın sözleriyle; ‘Birinci ilke kendinizi kandırmamaktır ve en kolay kandırılacak kişi de sizsiniz.”
VOLTAIRE
“Ne var ki,felsefeyle uğraşan bir kişi, anlamadığı şeyler kadar, çok kolay anladığı şeylerden de kuşkulanmalıdır.”
Etienne BALİBAR
“Sosyalizm, proletarya durumunun bir yandan dönüşüp kaybolmaya yönelirken aynı zamanda da genelleştiği bir süreçtir. Bu terimin her iki anlamında da proleterleşmenin ‘işinin bitirilmesidir.’”
Engin GEÇTAN
“Usdanski ve Chapman normal insanların aşırı bilgiyle yüklenmesinin bu kişilerde şizofreniye benzer belirtilere yol açtığını göstermişti.”
Carl SAGAN
“Hipokrates şöyle diyor: ‘ İnsanlar, sara hastalığını tanrısal takdirden sanıyor, çünkü anlamıyorlar. .Fakat, nedenini anlamadıkları her şeyi tanrısal sayacak olsalardı, Tanrı’nın takdirlerinin sonu gelmezdi.’ Birçok alanda bilgisiz olduğumuzu kabullenmektense, evrenin anlaşılamayacak denli kutsal yapıda olduğu gibi ifadelere başvuruyoruz...
Hipokrates, eğittiği öğrencilere, tedavi ettiği hastaların yarısının öldüğünü hiç utanç duymaksızın söyleyebilmişti.”
“Sahte bilim, evrenin merkezi ve her şeyin nedeni olduğumuz telkin ederek bize rahat bir soluk aldırıyor....
Dinler her zaman sahte bilimi yuvalandırıp yayılmasını sağlayan, devlet korumasındaki barınaklar olmuştur.... Cezayir’deki laikler ve kökten dinci İslamcılar arasındaki gerilim tırmandıkça, yarısı hükümetçe verilmiş çalışma iznine sahip 10 000 kadar kahin ve falcının müşteri sayısı gittikçe artıyor.”
“Lev TROÇKİ;...’Yalnızca taşra evlerinde değil, kentlerdeki gökdelenlerde de, on üçüncü yüzyıl, yirminci yüzyıl ile koyun koyuna yaşıyor. Yüz milyon insan elektrik kullanırken, bir yanda da işaretlerin gizemli güçlerine, şeytan çıkarmaya inanılıyor.... Film yıldızları medyumlara gidiyor. İnsan dehasının ürünü mucizevi makineleri uçuran havacılar, gömleklerinin altında muskalarla geziyorlar. Öylesine bitmez tükenmez bir karanlık, cehalet ve barbarlık kaynağını besliyorlar ki!”
Azra ERHAT
“İnsan baş kaldıran yaratıktır, derler. İnsan doğanın ya da geleneğin kurulu düzenine karşı ayaklandığı an insan olmuştur, insanlığını da hep yeni baştan baş kaldırdıkça sürdürebilir derler.
PROMETHEUS
“Sen tapın, yalvar, yaltaklan günün efendisine!
Zeus hiç, ama hiç umurumda değil benim.
Elindeyken , ne isterse yapsın, assın kessin;
Uzun sürmeyecek çünkü göklerde saltanatı.
Ama bakın, Zeus’un habercisi karşımda,
Genç efendimizin uşağı gelmiş, yeni şeyler öğreneceğiz besbelli.
HERMES
San geldim sana, bilgiçler bilgici,
Acılar acısı laf eden tanrı düşmanı,
Ölümsüzlerin hakkını ölümlülere veren
Seni ateş hırsızı seni, dinle!”
M. Cevdet ANDAY
“Ancak, sayın dinleyiciler, böyle yararlı bir yolda kullanılan bir ölü dil okullarda okutulmalıdır....Demek Arapça köklerden bizim yeni sözcükler, yeni terimler uydurabilmemiz için o dilin okullarımızda okutulması gereli oluyor, eskiden olduğu gibi.”

 

 


 

 
Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

Edebiyat
 

 

Edebiyat
 

 
 + Büyüt | - Küçült